OYUN
TEORİLERİ IŞIĞINDA THOMAS HOBBES’UN SOSYAL SÖZLEŞME KURAMI ANALİZİNİN YENİDEN
YORUMU
Sevtap Metin
“Buraya kadar, yöneticisinin büyük
gücüyle birlikte gururu ve diğer duyguları kendisini yönetime itaat etmeye
yöneltmiş olan insanın doğasını ortaya koydum. Bu yöneticiyi ise Tanrı’nın
Leviathan denilen o büyük gücü yaratıp ona Gururlu İnsanların Kralı adını
taktığı Eyub kitabının kırkbirinci babının en son iki mısraından esinlenerek,
Leviathan’a benzettim. Yeryüzünde onun benzeri yoktur. Korkmayacak şekilde yaratılmıştır.
Altındaki herşeyi görür; ve bütün gurur oğullarının kralıdır.”
İsminden dolayı oldukça
basit görünen, ama oldukça karmaşık bir yapıya sahip olan Oyun Teorisi, belki
de farklı bilim dallarına farklı şekillerde adapte olabilmiş ender teorilerden
biridir. Hepimiz bu hayatta çeşitli oyunlar oynarız. Hatta kendi hayatımız bile
uçsuz bucaksız, doğaçlama bir oyun olup bu oyunda hepimizin çeşitli planları,
stratejileri ve yapmak istedikleri vardır. İşte bunların hepsi Oyunlar
Teorisi’nin birer parçasıdır. Oyun Teorisi, belirli bir hedefe yönelik karar
verme gücüne sahip birimlerden (oyunculardan) oluşan sistemlerde, oyuncuların
azami kazanç elde etme çabası içindeyken karar verme durumlarını inceleyen,
uygulamalı matematikte ve ekonomide kullanılan bir yöntem olup; amacı da
oyunlarda en iyi seçenekleri belirlemek ve bu yönde ilerlemektir. Bu özelliği
sebebiyle, 50 yıllık bir gecikmeyle de olsa, matematikten ekonomiye ve sosyal
bilimlere sıçramıştır.
Oyun Teorisinin temel iki aşaması vardır.
Bu John von Neumann ve Oskar Morgenstern tarafından büyük çoğunluğu açıklanmış
“sıfır sonuçlu” oyun teorisi ile daha sonra John Nash tarafından açıklanacak ve
Nobel Ekonomi Ödülü’ne layık görülecek olan “toplamı sıfır olmayan” oyunlardır.
Oyunlar Teorisi’nin ilk aşaması olan sıfır sonuçlu oyunları, iki taraflı
oyunlar olarak kabul ettiğimizde, bu taraflardan biri kazanıyorsa, diğeri
kaybediyor demektir. Bu tur oyunlara en basit örnek futbol maçlarıdır. Sonucu
1-0 olan bir maçta, kazanan taraf 1 iken, kaybeden taraf-1 dir. Toplamları da
0’dır. Nash, n-kişili, sıfır sonuçlu olmayan, işbirlikli ve işbirliksiz
oyunları geliştirmiş ve birden çok tarafın, birlikte hareket ederek, aynı
zamanda kazanç elde edebileceğini göstermiştir. Nash’in bir diğer katkısı, daha
sonra ismiyle anılacak “Nash Equilibrum” (Nash Dengesi) dir. Nash dengesini
açıklamadan önce, karşımıza çıkacak çok önemli bir kavram olan “dominant
strategy” (baskın strateji) den kısaca bahsetmek gerekecektir. Baskın strateji;
bir kişinin, belirli koşullar altında, kazancını en yüksek seviyeye çıkaracak
ve tercih edilmesi en mantıklı olan stratejidir. Şayet bir oyunda, bir kişi
için en kazançlı olan baskın strateji seçilirse ve bu baskın strateji diğer
oyuncular için de geçerliyse, burada bir Nash dengesi oluşur.
HUKUKSAL BİR PARADOKS: MAHKÛMUN
DİLEMMASI
İki zanlının iştirak halinde ağır bir
cürüm işlediğinden kuşkulanan savcının elinde bu iki kişiyi mahkûm edecek uygun
delil bulunmamakla birlikte onlara yasadışı silah taşıma suçu isnat edebileceği
kanıtlara sahip durumdadır. Savcı, mahkûmların her birine şu teklifi götürür:
“Seni
ve ortağını gasp ile suçlamak için elimde yeterince delil yok ama ikinizi de
illegal silah taşımaktan suçlayabilirim ki onun da cezası bir yıl hapistir.
Ancak sen yaptığınızı itiraf eder ve ortağın aleyhinde kanıt verirsen, o ise
suçunuzu itiraf etmezse, hiç ceza almadan serbest bırakılırsın. O da itiraf
ederse, ikiniz de beş yıl hapis cezası alırsınız. Sen itirafta bulunmaz da
ortağın bulunursa, sen yirmi yıl hapis cezası alırsın, o ise serbest kalır”.
Şekil I
Her iki mahkûmun da hapiste geçirecekleri
süreyi azaltmaya odaklı bireysel çıkarlarını düşünerek hareket ettiklerini ve
diğer mahkûm arkadaşının ne yaptığından habersiz bulunduklarını kabul edelim.
Mahkûmların seçeneklerini şöyle özetleyebiliriz:
Birinci
en iyi sonuç: İtiraf ederim, ortağım etmez. Böylece ben serbest kalırken o ise
yirmi yıl hapse mahkûm olur.
İkinci
en iyi sonuç: İtiraf etmem, ortağım da etmez. İkimiz de bir yıl hapis cezası
alırız.
Üçüncü
en iyi sonuç: İtiraf ederim, ortağım da eder. İkimiz de beş yıl hapis cezası
alırız.
Dördüncü
en iyi sonuç: İtiraf etmem, ortağım eder. Ben yirmi yıl hapis cezası alırken
ortağım serbest kalır.
Mahkûmların önceden hatta belki de suçu
işlemeden evvel itiraf etmeme konusunda uzlaşmaya varmaları daha akılcı
olacaktır. Gerçekten de önceden böyle bir uzlaşmaya vardıklarını varsayalım.
Fakat itiraf edip etmemeye karar vakti geldiğinde her iki mahkûm da bir
ikilemle karşılaşacak ve şöyle bir akıl yürütme sergileyeceklerdir: “Ortağım
benden bağımsız olarak ya itiraf edecek yahut etmeyecektir. Eğer durum böyleyse
benim için en iyisi itiraf etmektir. Şayet o da itiraf ederse, üçüncü en iyi
sonucu elde etmiş yani beş yıl hapis cezası almış olurum. Eğer o itiraf etmez
de ben edersem birinci en iyi sonuca ulaşmış yani serbest kalmış olurum. O
halde ortağım ne yaparsa yapsın, benim için en iyi olan şey itiraf etmemdir.”
Şüphesiz ortağım da aynı durumdadır. Onun
için de en iyisi, ben ne yaparsam yapayım itiraf etmektir ve neticede ikimiz de
üçüncü en iyi sonuç olan beş yıl hapis cezasına çarptırılırız. İkimiz de
sustuğumuz takdirde ise ikinci en iyi sonuca ulaşarak her ikimiz de bir yıl
hapis cezası alırız. Bu durumda itiraf etmemek, kolektif akılcı eylemdir. Ama
itiraf etmek de bireysel akılcı eylemdir. Şunu kabul etmek de önemlidir ki
mahkûmların birbiriyle konuşmasına izin verilse bile bu durum sonuçlar üzerine
etkide bulunmayacaktır. İtiraf etmemek üzere yaptıkları anlaşmayı bozmak yine
de her ikisinin de menfaatine olacaktır.
Mahkûmları boş verin ve bunu puan elde
etmek için başka bir oyuncuyla oynadığınız bir oyun olarak düşünün. Eğer her
ikiniz de işbirliği yaparsınız (sessiz kalırsanız) her biriniz üç puan elde
edersiniz (buna “ödül” diyelim) ; eğer her ikiniz de birbiriniz aleyhine
tanıklık ederseniz birer puan alırsınız (buna da “ceza” diyelim). Fakat biri
aleyhte davrandığı, diğer oyuncu ise işbirliği yaptığı takdirde işbirliği yapan
hiç puan alamaz (enayinin ödediği diyet)
ve döneklik yapan ise beş puan alır (cazibe). Dolayısıyla eğer karşınızdaki
oyuncu döneklik yaparsa sizin de döneklik yapmanız çıkarınıza uygun olacaktır.
Bu durumda hiç olmazsa bir puan elde edersiniz. Fakat eğer karşınızdaki
işbirliği yaparsa, siz döneklik yaparak daha da büyük bir çıkar sağlarsınız; üç
puan yerine beş puan elde edersiniz. Karşınızdaki ne yaparsa yapsın siz
döneklik yaparak daha büyük bir çıkar sağlamış olursunuz. Ayrıca her ikinizin de işbirliği yaparak erdemli
bir davranışta bulunduğunuz türünden bir saptamanın da konuyla alakası yoktur.
Aradığımız, yapılması ahlaken en uygun olan şey değil akla en uygun
davranıştır. Mahkûmun ikilemin formel matematiksel tanımı, cazibenin ödülden,
ödülün cezadan, cezanın da enayinin ödediği diyetten daha büyük olduğu herhangi
bir durumdur.
Tablo
1: Mahkûmun dilemması
İşbirliği döneklik
işbirliği 3,3
0,5
döneklik 5,0
1,1
Mahkûmun dilemması, bir taraf kazanırken
diğerinin kaybettiği sıfır toplamlı bir oyundur. İtiraf etmek, baskın strateji
olduğundan bu oyun tek bir denge noktasına sahiptir: Döneklik/döneklik. Bu
oyunda, iki tür eylemde bulunabilecek iki oyuncu vardır ve bu kararlar
eşzamanlı verilir.
Mahkûmun dilemması oyununun ödülündeki
ufak değişikliler, bu oyun kadar tanınmayan diğer oyun teorileri olan teminat
ve şahin/güvercin koordinasyon oyunlarını üretir.
Geyik avı hikâyesi, İnsanlar
Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı isimli
çalışmasında Rousseau tarafından anlatılır. Bir geyik avlamak söz olduğunda
herkes kendi görevini sadakatle yerine getirmesi gerektiğini iyi bilir ama
avcılardan birinin gücünün yeteceği menzilden bir tavşan geçecek olursa avcının
onun peşine takılıp gideceğinden, ele geçirince de bu avı arkadaşlarından
esirgeyeceğinden şüphe etmemek gerekecektir.
Bir yandan geyik, tavşandan daha değerlidir ama tek başına geyiği çuvala koyma
şansı yoktur. Şayet diğeri de geyik avlarsa bir kimse geyik avında başarı kazanabilir
ve bir geyiği diğer avcıyla paylaşmak en iyi sonuçtur. Buna karşın tavşan avı,
bir kişinin tek başına üstesinden gelebileceği için daha güvenilirdir. Bu tür bir
karşılıklı etkileşim geyik avı olarak bilinir.
Geyik avı, mahkûmun dilemmasıyla aynı niteliğe
sahip değildir. Mahkûmun ikileminde bireysel rasyonalite ile karşılıklı yarar
arasında bir çatışkı vardır. Geyik avında ise oyuncu için rasyonel olan seçim,
diğerinin neyi seçeceği hakkındaki inancına bağlıdır. Eğer diğer oyuncu da
geyiği avlıyorsa geyik avlamak en iyisidir. Şayet diğer oyuncu tavşan avlıyorsa
en iyisi tavşan avlamaktır. Varsayalım tavşan avlamanın ödülü 3 olsun.
Diğeriyle beraber geyik avlamanın ödülü ise 4. Tek başına geyik avlamak
başarısız olacağından ödülü sıfırdır. Açıktır ki bir kötümser daima en
kötüsünün beklentisi içine girecek ve tavşan avlayacaktır. Karşısındaki
oyuncunun neyi tercih edeceği konusunda belirsizliğe düşen ihtiyatlı bir oyuncu
da yine tavşan avlayacaktır. Böylece oyuncular stratejilerini birbirine uydurmak
ister ve oyun, A/A ve B/B olmak üzere iki denge noktasına sahip olur. Hem geyik avı hem de tavşan avı dengededir Bu
ortak menfaat, karşılıklı arzu edilen sonuçlara ulaşmayı kolaylaştırabilir
fakat buradaki problem stratejinin riskliliğidir. Bu nedenle her iki oyuncu da
daha az riskli B stratejisini yani tavşan avını tercih edebilir ve her biri
B/B’nin, A/A’dan (geyik avı) daha kötü olduğuna aldırmadan B/B dengesine geçer
ve koordinasyon problemiyle yüz yüze kalırlar. Bu, rasyonel oyuncuların her
ikisinin de daha iyi ödül sağlayacak bir geyik avı dengesini koordine
edemeyeceğini söylemek demek değildir. Ancak onların böyle davranabilmesi için
bir güven ölçüsüne ihtiyaçları vardır.
Tablo
2: Mahkûmun teminatı
A
|
B
|
|
İşbirliği
|
İşbirliğinden
kaçınma
|
İşbirliği
|
4,4
|
0,3
|
İşbirliğinden kaçınma
|
3,0
|
3,3
|
Alternatif bir diğer oyun kuramı olan
tavuk oyunu, adını arabalarını birbirinin üzerine süren ergenler arasında
oynanan bir oyundan alır. İki otomobil
sürücüsü oynadıkları oyun gereği cesaretlerini göstermek için birbirlerine
yaklaşırlar, korkak tavuk gibi diğerinden önce direksiyonu kırmamaya
çalışırlar. Hiçbir oyuncu ilk korkan olup kaçmak istemez ama ikisi de gerçek
bir çarpışmada ölmek yerine korkak olarak yargılanmayı tercih ederler. İlk
yönünü değiştiren oyunu kaybeder ama her ikisinin de yönünü değiştirmekte
başarısız olması felaketle sonuçlanır. Şimdi tekrar örneğimize dönelim.
Savcının elinde itiraf olmadan da mahkûmları ağır suçtan mahkûm edecek kadar
fazla delil vardır. Ama iki mahkûmun da jurnal yaparak gerçek suçlunun daha
önce hiç şüphelenilmeyen C olduğunu söyleyerek kendilerini suçsuz
çıkarabileceklerini tasavvur edelim. Problem, mahkûmların önce diğerinin jurnal
etmesini tercih etmesidir. Zira her biri jurnal edene karşı C’nin mukabele-i
bil misil yapacağını bilmektedir. Bu yüzden mahkûmların her biri kendi
açısından en iyi sonucun diğeri jurnal ederken kendisinin sessiz kalmasıdır.
Ancak en kötü sonuç hiçbirinin jurnal etmeyip ikisinin de işlemedikleri suçtan
mahkûm olmalarıdır. Jurnal etmek/sessiz kalmak ve sessiz kalmak/jurnal etmek
olmak üzere sadece iki denge durumu vardır Bu versiyon mahkumun dilemması
yerine mahkumların şahin/güvercin oyunu olarak adlandırılır.
Maynard Smith’in şahin-güvercin örneği,
hayvanların neden ölümüne dövüşmediklerine bir ışık tutma girişimiydi. Smith,
oyunu, şahinle güvercin arasında bir yarışma olarak kurguladı. Mahkûmun ikilemi
bağlamında kabaca “dönek”liğe denk gelen şahin, bir güvercinle karşı karşıya
geldiğinde güvercin kaçar ve şahin o nesneyi alır. İki şahin karşılaştığında savaşır; bir tanesi
nesneyi elde eder fakat her ikisi de kötü şekilde yaralanır. “İşbirliği”yle
eşdeğer tutulan güvercin, bir başka güvercinle karşılaştığında ritüellere göre
bir duruş takınır, vakit kazanır ama birbirine zarar vermez ta ki biri gidene
diğeri o şeyi alana kadar ama şahine karşı hayatta kalma şansı bulamayacaktır.
Eğer herkes güvercin ise şahin olmak, eğer herkes şahinse bir güvercin olmak en
iyisidir.
Fakat oyun tekrar tekrar oynandığında güvercinin görece
uysal nitelikleri daha yararlı hale gelir. Özellikle de misillemeci
stratejisinin –bir şahinle karşılaştığında kendisi de şahin kesilen bir
güvercin- başarılı bir strateji olduğu görülür.
Şayet ikinci oyuncu güvercin olmayı
seçerse birinci oyuncunun en iyi tepkisel cevabı şahin olmaktır. (güvercin
olarak oynayıp da alacağı 2 yerine 4 elde edecektir). Eğer 2.oyuncu şahin
olmayı seçerse 1.oyuncunun en iyi cevabı güvercin olmaktır. (böylece şahin
olarak oynayarak -1 alacağı yerde 0 elde eder). Zira ödül simetriktir. İki
denge noktası vardır. Güvercin/şahin ve şahin/güvercin. Burada bir çatışma olduğu açıktır. Zira her
dengeden biri birinci oyuncunun lehine iken diğeri ikinci oyuncunun lehinedir.
Ayrıca koordinasyon problemi de vardır çünkü oyuncuların en kötü sonuç olan
şahin/şahin’den kaçınmakta ortak çıkarları bulunmaktadır. Her ne kadar bu olası
sonuç denge noktası olmasa da (zira bu noktada bir oyuncu tek taraflı olarak
stratejisini değiştirmeyi tercih edecektir) eğer iki oyuncu da tercih ettikleri
sonuca aynı anda şahin olarak ulaşmayı amaçlarsa tam olarak bu en kötü sonuç
ortaya çıkar.
Tablo
3: Şahin güvercin (tavuk) oyunu
1.oyuncu
|
2.oyuncu
|
|
Güvercin
|
Şahin
|
Güvercin
|
2,2
|
0,4
|
Şahin
|
4,0
|
-1,-1
|
Mahkumun dilemmasında mahkumlar daima
itiraf ederek daha iyi sonuç ve yalnızca birinin itiraf etmesiyle de en iyi
sonucu elde ederler. Ama diğer oyun teorilerinde böyle değildir. Mahkumun
teminatı/geyik avı oyununda her mahkum diğerinin kararına karşılık vermek ister
ve her ikisi de sessiz kaldıkları takdirde en iyi sonuca ulaşırlar.
Şahin/güvercin oyununda diğeri suçu işleyen üçüncü kişiyi jurnal ederken
kendisinin sessiz kalmasını ister diğeri sessiz kaldığında ise jurnal etmeyi
tercih eder. Böylece öteki mahkumun jurnal etmesiyle en iyi sonucu elde eder.
b=
tek taraflı dönme
Mahkumun dilemması: b>a>d>c
a=
karşılıklı işbirliği Teminat
oyunu/Assurance game: a>b>d>c
c=tek
taraflı işbirliği Şahin/güvercin
oyunu/ Hawk-Dove game: b>a>c>d
d=
karşılıklı döneklik
Tavuk/
ya da diğer adıyla şahin ve güvercin oyununda, diğer oyun teorilerinden farklı
olarak oyuncular, tek taraflı işbirliğini, karşılıklı olarak işbirliği
yapmamaya/dönekliğe tercih ederler. Hâlbuki diğer iki oyunda karşılıklı
döneklik, tek taraflı işbirliğinden daha büyük bir yarar getirir.
DOĞA DURUMUNDAKİ
İNSANIN DİLEMMASI
Oyun teorisi, benzer, karşıt ya da
birbirine karışmış çıkarlara sahip insanlar arasındaki stratejik ilişkileri
modellemek üzere kullanılır. Örneğin şahin/güvercin oyunu, rasyonel birey,
kamusal değerlerin üretimiyle yüz yüze geldiği durumdaki problemi canlandırmak
üzere dillendirilmektedir. Vatandaş olarak, milli savunma sisteminin
korunmasından, bu sistemi destekleyecek vergileri ödeyip ödemediğimden bağımsız
olarak hoşnutluk duyabilirim. Benim vergimi ödememem bu kurumun çözülmesiyle
sonuçlanmaz ve benim vergimi ödemem, milyonlarca diğer başka insan da aynısını
yapmadıkça bu kurumun çözülmemesi için yeterli olmayacaktır. Ama onlar üstüne
düşeni yaptığı müddetçe benim yapmam gerekmez. Rasyonel bir birey olarak ilk
tercihim vergimi ödememek ve karşılıksız milli savunma korunmasından
faydalanmaktır. Ama herkes aynı rasyonel stratejiyi benimseyecek olduğunda hiç
kimse vergi ödemeyecek, kamu hizmeti sağlayan kurumlar çökecektir. Bu da olası
en kötü sonuçtur.
Son yirmi yıldır rasyonel seçim
kuramcılarınca oyun teorisi araçlarının yardımıyla Hobbes’un çatışma
açıklamalarını modellemek güncel hale gelmiş ve mahkumun dilemması probleminin
primitif bir versiyonunun Hobbes’da da bulabileceğimiz şeklindeki argümanlar
ortaya atılmıştır. Gerçi oyun kuramlarıyla Hobbes’a yaklaşım, Hobbes’un
metinlerinin gösterdiğinin daha ötesine gitmeye eğilimli olduğu için
eleştirilmiştir. Ancak oyun teorisi, Hobbes’un rasyonel seçim teorisine
bir iç bakış sunar ve onun daha az bilinen fikirlerinin fark edilmesine ve
çatışma teorisinin daha sistematik bir biçimde yeniden kurulmasına yardım eder.
Bu yüzden anakronik olduğu gerekçesiyle oyun teorisini reddetmek yerine onun
uygulamasını daha dikkatli bir şekilde izlemek uygun olacaktır.
Leviathan’da Hobbes’un tasvir ettiği
insanın doğal yaşam durumu da mahkûmun ikilemi durumunun bir örneği olarak ele
alınıp analiz edilmektedir. Hobbes, Leviathan’ın 13.ve 14. bölümlerinde
karşılıklı ilişki içindeki tarafların üzerinde ortak bir yetkenin olmadığı bir
doğa durumu tasvir eder ve onu, politik toplumun özel bir türünün daha açıkçası
mutlak ve bölünmemiş bir egemenin gerekliliğini kanıtlamak için bir araç olarak
kullanır. Siyasi toplum öncesi koşullar, sürekli çatışmanın olduğu katlanılmaz
bir durumdur. Doğa durumuna dönüş esasen Hobbes’un bizzat şahitlik ettiği iç
savaş ile toplumun dağılması suretiyle olur. Buna karşın mutlak güç sahibi bir
egemen en iyi güvencedir. Belki sınırsız güç kötü olabilir ama böyle bir güçten
yoksunluk daha büyük bir kötüdür. İnsan için en kötü durum, doğa durumuna geri
dönüştür.
Hobbes’a
göre doğa durumunda insanlar;
•
Fizik ve zihinsel güçleri bakımından
kabaca eşittirler. Bu yüzden insanlar arasında karşılıklı kırılganlık
vardır. Kimse bir başkasını ne güç ne zekâ bakımından boyun eğdiremez. Bu
yetenek eşitliğinden aynı zamanda amaçlarımıza erişme umudunun eşitliği doğar.
•
Kendi çıkarını düşünür. Hobbes, tüm
insanlar açısından psikolojik egoizmin olduğunu destekler. Bütün iradi insan
eylemleri öz çıkar tarafından harekete geçirilmektedir.
•
İnsanlar yaratılışları itibariyle ölümden
kaçma eğilimindedir. Hobbes doğa durumunda sürekli ölüm korkusundan
bahseder.
•
Diğerlerinkiyle çatışan arzulara sahiptir.
Doğal yaşama durumunda herkese yetecek yiyecek ya da kaynak yoktur. Çatışan
arzular nedeniyle de insanlar, ancak ölümle sonuçlanacak güç ve daha fazla güce
sahip olma eğilimindedir. Böylece birbiriyle yarışan arzuların olduğu yerde
rekabete bağlı çatışma doğar.
•
İleri görüşlüdürler. En azından
asgari derecede rasyonel insanlar, uzun vadeli esenliklerini hesaba katar. Şimdikiler
kadar gelecekteki arzularının tatminini önemser ve yaşamlarını uzun sürdürmeyi
ister.
•
Başkalarından gelecek saygıyı arar.
Hukuk ve ahlak kurallarının bulunmadığı yerde insan, karşısındakine kaba ve
değersiz davranır. En azından başkaları kadar sahip olduğunu düşündüğü değeri
dikkate alınmayan kişi saldırmayı isteyecektir.
•
Herkes bir başkasının kendisini boyunduruk altına alabileceğinin farkındadır.
Ve her insanın fırsat verildiğinde bir başkasının kendisini boyunduruğu altına
almaya çalışacağı beklentisi içinde olması makuldür. Ve de bu fırsatı vermemek
için yeterince sebebi de vardır. Sonuç olarak doğa durumunda karşısındakine ilk saldırıyı kişinin kendi yapması yani
ilk saldıran olması rasyoneldir. Zira siz de karşınızdakinin aynı şeyi
yapacağı beklentisi içindesinizdir. Ve bu davranışın nihai sonucu herkesin
herkese karşı savaşıdır.
Hobbes, Leviathan 13.bölümünde çatışmayı
açıklarken; doğa durumundaki savaşın üç nedeni olduğundan bahseder: Rekabet,
ihtiyat/güvensizlik ve şan-şeref. Birincisi insanı kazanç için, ikincisi
güvenlik için ve üçüncüsü de şöhret için istilacı yapar.
Doğa durumunda rekabetin nasıl doğduğunu anlamak için Hobbes’un insan
motivasyonu açıklamasına geri dönelim. Hobbes için mutluluğun nesnel bir tanımı
yoktur. Hobbes’un mekanik dünya görüşünde her insan arzu ettiği şeye doğru
hareket eder ve arzu etmediğinden kaçınır. Mutluluk, insanın bazen elde ettiği
arzu nesnesini sürekli elde bulundurmasıdır ama bireyin tüm arzu ettiklerini
elde ettiği bir an ve bu anlamda zihnin daimi asudeliği durumu asla yoktur.
İnsan eylemleri geleceğe yönelik olup yalnızca mevcut arzuların tatminini değil
gelecekteki arzularını da tatmin etmeye muktedirdir. Bu nedenle “insanın
gelecekteki bazı iyileri elde etmek için sahip olduğu mevcut araçlar” diye
tanımlamış olduğu güç, diğerinin gücüne göreli olarak tanımlanmıştır. Bir şeyi
elde etmem ve tutma iktidarım/gücüm, aynı şeyi arzu edenlerin gücünün üstünde
olduğunda kâfidir. Güç arzusunun daimi tatminsizliği insanların neden kaynaklar
için rekabet ettiğini anlamamızın anahtarıdır. Rekabet, sadece doğal
kaynakların kıtlığından doğmaz.
Hobbes’un ikinci çatışma nedeni,
ihtiyatlılık ya da diğerlerine güven eksikliğidir. Doğa durumunda insanlar
yaşamlarının iki temel kaideyle koşullandığını fark eder. İlki güç (ve onu
arttırmak amacıyla ihtiyaç duyduğu kaynaklar) için doğal şekilde birbirleriyle
rakip oldukları ve ikinci olarak da hiç kimsenin bu rekabette doğal bir
üstünlüğünün bulunmadığı. Bu rekabette ötekini öldürme kabiliyeti konusunda
aşağı-yukarı herkes eşittir. Bu durumun mantığı, saikleri ne olursa olsun
insanları birbirine saldırmaya sevk eder. Eğer birisi saldırıya uğrayacağından
korkuyorsa önce kendisinin saldırıda bulunması pek muhtemeldir ve bu savunmada
kalmaktan daha güvenli bir seçenektir.
Doğal saldırganlık problemi bizi doğa
durumundaki çatışmanın üçüncü sebebi olan zafer arzusuna götürür. Doğal
saldırganlık, ihtiyatlılığın/güvensizliğin nasıl savaş beklentisine yol
açtığını gösterir. Zafer arayışı kimi insanların irrsayonel bir tutkusu olmayıp
her insanın doğal bir çabası, kendini korumaktır. Zafer arayışı buna (kendini
korumak) katkıda bulunur. Şöhret, birinin gücüne diğer insanların yüksek bir
değer biçtiği anlamına gelir. Değersizlik, güvenlik için tehlikelidir zira
kendini savunmaya daha az muktedir olduğu düşünülen birisine karşı insanlar
daha fazla saldırma eğilimi taşır. Kendini tehdit eden birine saldıran insan
daha fazla ün elde eder.
Hobbes’un doğa durumundaki her birey için
en iyi sonuç; karşısındaki saldırmazken, kendisinin ilk saldıran olmasıdır. İkinci en iyi sonuç, karşılıklı saldırmama ve
üçüncü en iyi sonuç da karşılıklı saldırıdır. En kötü sonuç ise, karşısındaki
saldırırken kendisinin saldırıda bulunmamasıdır. Verilmiş olan bu seçenekler
doğrultusunda rasyonel birey, doğa durumunda eğer birincil hedefi hayatını
korumak ise işbirliğine gitmeyecektir zira bu seçim hayatını riske atacaktır.
Bu durumda mahkumun dilemması matrisi, Hobbes’un doğa durumu betimlemesindeki
çatışmayı izah eder gözükmektedir. Şayet Hobbes’un doğa durumundaki rasyonel
bireyinin konumu, tek seferlik mahkumun dilemması oyunu ile modellenebiliyorsa,
bireyler doğa durumunda kalmaya devam edecek ve hem bireysel hem kolektif
olarak optimalin altında bir sonuca erişeceklerdir.
HOBBES’UN DOĞA DURUMUNDAKİ DİLEMMAYA
ÇÖZÜMÜ
Doğa durumundaki çatışmanın üç nedeni;
rekabet, saldırı beklentisi ve şöhret arayışı idi. İşte doğa durumunda daimi
savaşa yol açan çatışma nedenlerinin kökünde yatan; ölüm korkusu ile yaşamak için
gerekli olan şeyleri elde etme arzusudur. Böylece temel problemimiz;
güvenliğin, rekabetin ve gündelik yaşamdaki değiş-tokuşun düzenlenmesi
ihtiyacıdır. Ama karşılıklı itimadın bulunmadığı
doğa durumunda yalnızca geçersiz sözleşmeler söz konusu olacaktır. Karşılıklı
hak devredilmesi, insanların SÖZLEŞME dedikleri şeydir. Yine taraflardan biri
kendi adına taahhüt ettiği şeyi teslim edebilir ve ona itimat ederek, diğer
tarafın kendi taahhüdünü ileriki bir tarihte yerine getirmesini bekleyebilir;
ve bu durumda sözleşme, onun açısından ANLAŞMA veya AHİT (Covenant) adını alır
veya her iki taraf da ileride ifa etmek üzere şimdi sözleşme yapabilirler.
Herkesin herkese karşı savaş halinde
olduğu doğa durumunda, tarafların hemen ifa etmedikleri fakat birbirlerine
güvendikleri bir ahit yapılırsa, güçlerini kendilerinden almayan bu ahitler geçersizdir,
çünkü hiç bir şey bir insanın vaadinden daha kolay bozulmaz. İlk önce ifa eden
taraf, diğer tarafın da bilahare ifa edeceğinden emin olamaz; sözle yapılmış
vaatler, zorlayıcı bir gücün korkusu olmadıkça, insanların hırsına, tamahına,
öfkesine ve diğer duygularına gem vuramayacak kadar zayıftır; böyle bir
zorlayıcı güç ise herkesin eşit olduğu ve kendi korkularının haklılığına kendisinin
karar verdiği basit bir doğa durumunda varolamaz. Dolayısıyla, ilk önce ifa eden,
kendini düşmanının ellerine bırakmakla kalır, bu ise asla terk edemeyeceği,
hayatını ve geçimini koruma hakkına aykırıdır.
Özetle
doğa durumunda sözleşmeden doğan yükümü ilk yerine getiren olmak yanlış olup,
kendi payımıza düşeni yerine getirmeksizin sözleşmenin karşı tarafından almayı
tercih ederiz zira aksi tutum, kendi yaşamını
koruma hakkına aykırıdır. Bu mahkûmun dilemması oyununda baskın denge
noktasıdır Olası en kötü sonuç ise ilk önce davranıp yükümünü yerine getiren
taraf olurken, karşı tarafın bunu yapmaktan kaçınmasıdır..
Doğa
durumunda olmayan karşılıklı güveni kuracak dilemma çözümü nedir? Doğa
durumundan çıkmanın yegâne yolu, her bireyin eğilimlerini değiştirmek suretiyle
oyunu değiştirmektir. Hobbes’un zamanındaki birçok siyaset felsefecileri için bu
dış müdahale Tanrı iken Hobbes, herkesin
verdiği sözle bağlı kalmasını sağlayarak medeni toplumu ve verimli bir
ekonomiyi yaratacak güçlü bir egemeni yeni çözüm olarak görmüştür. Hobbes’a
göre barışçı ve müreffeh bir hayatı kurmak için devletin yaratılması gerekir.
Rasyonel
bireylerin doğa durumundan çıkması için dış otoriteye
ihtiyaç olup bu otorite tek seferlik mahkumun dilemması oyununu, dönekliğin
baskın strateji olmadığı başka bir oyuna dönüştürür: Teminat
oyunu!. Teminat problemi, doğa durumunda çözülmesi gereken kolektif
eylem problemidir çünkü tüm bireyler, anlaşmaları yürürlüğe koyma gücüne sahip
bir dış otoriteye kendilerini yönetmesi için haklarını devrederlerse toplumu
kuracak geçerli ve bağlayıcı bir toplum sözleşmesi yapılabilir. Örneğin yapılmış ahitlerin yerine
getirilmesi gibi bir doğa yasası in foro
interno bağlar yani ona uyulması gerektiği isteğini verirler ama bu isteği
eyleme çevirmeye zorlayamazlar. Diğer doğa yasaları gibi söz konusu doğa yasası
da ancak bireyin dışında bir güç tarafından yürürlük kazandırıldığında in foro externo bağlayıcılık kazanır.
Hobbes’a göre egemenin kılıcı olmadan yapılan ahitler yalnızca laftan ibarettir
ve tek başına sözler kişinin hayatını güvenceye almaz. Üçüncü doğa yasası
gereği, doğa durumundaki bireyler bir kez haklarını egemene transfer ettikten
sonra sözleşmeye uymak zorunda olduklarını kabul etmelidirler. Egemen
belirlendikten sonra bireylerin sözleşmeye bağlı kalacakları konusunda
anlaşmaları, toplumun oluşumunun nihai adımıdır. Rasyonel birey ancak ve ancak
diğerlerinin de bu iki adımı atacaklarından emin olabiliyorsa işbirliğine
gidecektir. Egemen toplumun kurulması için bireylerin birbirine güvenmesini
temin etmek zorundadır. Egemen eğer kendileri her şey üzerindeki haklarını devreder
ve sözleşmeye bağlı kalacaklarına razı olurlarsa öteki herkesin de böyle
yapacaklarına dair bireylere teminat vermelidir. Doğa durumunda rasyonel
bireylerin sözleşmelerine bağlı kalma yükümlülüğü yoktur ve bunun nedeni de
teminat problemidir. Egemen Hobbes’un
doğa durumunda rasyonel bireylerin oynadığı oyunu değiştiremez zira henüz doğa
durumunda iken elinde yasama ve yürütme gücü yoktur. Egemen ancak sosyal
sözleşme imzalanıp toplum kurulduktan sonra oyunu değiştirmektedir. Uyma problemi, doğa durumunda değil, bir kez
egemen kurumsallaşarak teminat problemini çözümledikten ve bireyler toplum
sözleşmesini imzalayıp birbirleriyle toplumsal çerçevede tekrar eden ilişkilere
girdikten sonra doğar. Sosyal sözleşmenin özü, yapılmış
herhangi bir sözleşmeyi egemenin yürürlüğe koyma gücüne sahip olduğuna
duydukları güvendir. Buna yönelik olarak da vatandaşların işbirliğinden
sapmasını önleyerek barışçıl bir işbirliğini temin etmelidir. Bu amaçla egemen,
işbirliğinden tek taraflı dönen kişi bir diğer deyişle aptal tarafından elde
edilecek kazancı yeterince şiddetli sert yaptırımlarla dengeleyecektir.
Hobbes’a göre; Verilen zarar, yasa ihlalinin
faydasından az ise, ceza değildir. Çünkü cezanın özelliği,
amacının, insanları yasaya uymaya yöneltmesidir; verilen zarar yapılan ihlalin
faydasından az olduğunda, bu amacı sağlamaz ve tersine bir etki yaratır. Devletin
kurulmasından önce herkesin, her şeye kendi varlığını korumak için gerekli
bulduklarını yapmaya hakkı vardı yani, kendi varlığını korumak amacıyla, herhangi
birini boyun eğdirmeye, yaralamaya veya öldürmeye. İşte bu, her devlette
kullanılan cezalandırma hakkının temelidir. Çünkü uyruklar egemene bu hakkı
vermemişler; sadece kendi haklarını bırakırken, bütün uyrukların korunması
amacıyla egemenin uygun göreceği şekilde kendi hakkını kullanması için onu
güçlendirmişlerdir; böylece bu hak verilmemiş, fakat ona ve sadece ona
bırakılmıştır.
LEVİATHAN’DA
EGEMENİN TAŞIDIĞI ÖZELLİKLER
Esasında Antik Yunandan
kalma bir kuram olan ama Hobbes’un kullandığı şekliyle sözleşme, egemeni dışarıda bırakarak, yalnızca
yurttaşlık statüsünü kazanacak bireyler arasında yapılacaktır. Egemen,
sözleşmeye taraf olmadığından dolayı da kendisi hiçbir yükümlülük altına girmiş
değildir. Çünkü sözleşmeye tarafların uymasını sağlayacak, bir bakıma
sözleşmenin teminatını oluşturacak ve fakat bunun için de ona taraf olmayan çok
üstün bu egemenin erki, mutlaktır. Bu
iktidar, karşı konulamaz gücü sayesinde, uyruklara sözleşmeyi bozmaları
(yasaları çiğnemeleri) sonucunda başlarına gelecek kötülüklerin, elde etmeyi
tasarladıkları iyiliklerden çok daha fazla olacağını gösterecektir.
Siyasi rejimin türü ne olursa olsun erk tektir ve tek bir iradeye sahiptir. Ülke sınırları içinde egemenin karşısında
kendisini sınırlayacak başka herhangi bir güç yoktur. Hobbes, barışı sağlamada
en kesin yolun, tüm erklerin tek kişinin elinde toplanması olduğu sonucuna
ulaşır. Terazinin her iki kefesine de aynı ölçüde ağırlık koyarak elde edilen
denge, her an bozulmaya hazır bir dengedir. İki kefeden birine en ufak bir
ağırlık birimi eklemek bu dengeyi yok etmeye yeter. Oysa kefenin birinde bütün
ağırlıkların olmasından ve diğerinin de boş bulunmasından oluşan dengesizlik,
çok daha sağlam bir dengedir ve çok daha kolayca korunup sürdürülür.
Egemenin erki, sınırsızdır. Kaldı ki insanın yarattığı iktidara bir sınır koyması,
kendisiyle çelişkiye düşmesidir. Eğer insan, yaratacağı her Leviathan’ı
sınırlamaya yönelirse bu durum böylece sürer gider ve doğa durumunun ifade
ettiği savaş ortamından kurtulmak olanaksızlaşır.
Hobbes, toplumda bir kez barışçıl
işbirliği temin edildikten sonra egemenin yalnızca sınırsız güce değil
bölünmemiş iktidara da sahip olması gerektiğini söyler. Egemenin erki, süreklidir ve bölünmez. Egemen gücü bir bütün olarak bir kişi ya da bir meclis
kullanacaktır. Ancak Hobbes kişisel
olarak monarşiden yana olduğunu ve karma yönetim karşıtlığını da açıkça belli
eder. Monarşi en iyi hükümet şeklidir zira kamusal ve özel çıkarları diğer
herhangi bir hükümet formundan daha iyi bütünleştirir ve daha demokratik bir
hükümet biçiminin, toplumun çözülmesine yol açması pek muhtemeldir. Hobbes,
güçler ayrılığı ilkesini de belirtip bunu kesin bir dille yadsımaktadır. Mutlak
egemen yasama, yürütme ve yargı gücü ile donanımlı olmalıdır ve yaşamlarını
ellerinden almak dâhil vatandaşlarını cezalandırma hakkına sahiptir.
Egemen, içeride yasalarla, dışarıda ise
devletlerarasında bir doğa durumu sürdüğünden dolayı savaşlarla erkini en üst
düzeyde tutmaya çalışır. Egemen güç, toplumda yasayı yapan, kaldıran ve değiştiren
tek güçtür. Yasa yapma yetkisi ile donanımlı egemen, egemenliğinin gereği
olarak kendisinden üstün bir gücü kabul edemeyeceğinden yaptığı yasalara bağlı
değildir. Üstelik egemen, yasalardan başka verdiği sözleri de tutmak zorunda
değildir, onun açısından hiçbir yükümlülük içermezler. Doğal yasayı yorumlayan,
pozitifleştiren, etkili kılan egemenin bizatihi kendisidir. Bu bakımdan pozitif
yasaları belirleyebilecek, onları sınırlayabilecek ve üstelik onlarla
çatışabilecek doğal yasaları düşünmek Hobbes söz konusu ise olanaksızıdır.
Yasa, aşkın bir adalet düşüncesinin
yansıması olmadığından belirleyici olan yasanın amacı değil kaynağı yani onu
yapan egemendir. “Yasalar, yolcuları durdurmak değil ama doğru yolda tutmak
için yerleştirilmiş çitler gibidir.” Yasanın halkın iyiliği için olması, tüm
iradi eylemleri engellemesi değil insanların istek ve tutkuları nedeniyle
kendilerine kötülük yapmamaları için onların davranışlarını belli sınırlar
içinde tutup yönlendirmesi anlamına gelir.
Egemenin bir diğer hakkı, mülkiyeti
tanımlamaktır. Egemen, neyin kime ait olduğunu, neyin benim neyin senin olarak
kabul edileceğini pozitif yasalar ile belirler. Egemen, doğa durumunda gerçekte
bulunmayan özel mülkiyeti meşru kılar ve onu korur. Fakat özel mülkiyet koşulludur
yani devletin bir armağanı olarak dağıtıldığından kamunun iyiliği gerektirdiği
durumlarda yine devlet özel mülkiyete karışabilir.
Hobbes’un hükümet eden egemene yüklediği
işler listesi uzundur: Mülkiyet hakkının tesisi, sözleşme ihlallerini
cezalandıracak mahkemeler, zayıf ve kapasitesi olmayanlara yardım edecek yoksul
yasaları, dış ticareti ülke yararına düzenleyecek yasalar, tüketim
harcamalarının vergilendirilmesi ve en önemlisi de üniversite müfredatının ve
dini aktivitelerin sıkı şekilde gözetimi.
Barış için ne gerekiyorsa yapma hakkı bulunan egemen, bu nedenle kanıları
denetlemek, düşünceler üzerinde bir çeşit sansür uygulamak hakkına da sahiptir.
Hatta bu bağlamda bütün kitaplardaki düşünceleri, yayımlanmalarından önce kimin
inceleyeceğine karar vermek de egemenin haklarından biridir. Çalışamayacak
durumda olanları, yaşamlarını sürdürebilmeleri için başkalarının sadakasını
bekler durumdan kurtarmak, onlara yardım etmek de devletin güvenliği sağlama
görevi içine girer. Egemen güç, çalışabilecek durumda olanlara iş sağlayacak ve
işsizlikle, tembellikle mücadele ederek bu görevini yapacaktır.
Egemen gücün güvenlik ile ilgili görevini
yerine getirememesi halinde ve ancak bu koşulda, toplumun egemen güce itaat
borcu sona erer. Çünkü doğa durumunda da mevcut olup egemene lehine
vazgeçilmeyen yegane doğal hak olan kendini koruma hakkı, egemenini bunu
yapamadığı takdirde her zaman vardır. Kişinin egemen güce boyun eğmesinin
nedeni korunmadır ve koruma görevini yerine getirmeyen bir güce itaat etme
borcu da sona erecektir.
TEMİNAT OYUNU
Hobbes’un çatışma kuramı bu matrikse uyar
mı? İki kişiden oluşan doğa durumu
örneği düşünelim. Doğa durumundaki bu iki kişi, barışçı C ve saldırgan D
stratejileri arasında bir seçim yapacaktır. D’nin baskın strateji olması için
ise; DC>CC yani tek taraflı saldırganlık, karşılıklı barışa tercih edilir ve
DD>CD yani karşılıklı saldırı, tek taraflı barışa tercih edilir. Doğa
durumunda Hobbes’un insanının nihai tercih düzeneği şöyle olmalıdır.
Tek
taraflı saldırı>karşılıklı barış>karşılıklı saldırı>tek taraflı barış.(Partel
Primae)
Her bir oyuncunun ilk tercihi, tek taraflı
saldırı lehine olacak bunu karşılıklı saldırmama/barış, karşılıklı saldırı ve
nihayetinde tek taraflı saldırmama/barış şeklinde gidecektir. Mahkûmun
dilemmasında olduğu gibi akıl, sözleşmenin taraflarına, sözleşmeyle bağlı kalmamayı
dikte eder. Hobbes’un egemeni, rasyonel bireyin tercih düzeneğini değiştirmek
ve barışın temini için gereklidir.
Mahkumun dilemması, Hobbes’un doğa
durumundaki çatışmayı temsil eden orijinal ve en bilindik oyun teorisi olmakla
birlikte kimi Hobbes uzmanları onun iyi bir temsil olmadığı görüşünü dile getirmektedir.
Bu yoruma göre insan doğası mahkûmun dilemmasının sunduğu kadar karanlık
değildir ve oyuncuların hangi eylemi seçeceği, diğerinin hakkında ne bildiğine
bağlıdır. Bu yüzden teminat oyunu diye adlandırılan ve Hobbes’un doğa
durumundaki çatışmanın doğasını tasvir eden bir başka oyun teorisi aracına
odaklanılmıştır. Hobbes’un mahkûmun dilemması yorumuna göre Hobbes’un bireyi,
diğerlerinin kendisine barışçı davranacağını bilse dahi saldırmayı seçeceğini
varsayar. Bazı yorumcuların da işaret ettiği gibi bu iddianın Hobbes’un
ifadelerinde yer bulup bulmadığı açık değildir. Aksine Hobbes’un bireylerin
yalnızca diğerlerinin barışçıl davranacaklarından emin olmadıklarında saldırmak
zorunda olduğunu düşündüğü yorumu yapılmaktadır. Doğa durumunda rasyonel bir
adam karşılıklı barışı (işbirliği) tercih eder. Bu, mahkumun dilemması
oyunundan daha komplike olan teminat dilemması oyunudur. Oyuncular için baskın
bir strateji bulunmayıp, optimal strateji, ötekinin seçtiği stratejiye
bağlıdır. İki kişilik oyunda eğer bir numaralı oyuncu, diğer oyuncunun
C’yi/işbirliği yapacağını bekliyorsa o da C’yi yapmayı tercih eder. Eğer D’yi/döneklik
yapacağı beklentisindeyse yine aynısını yapacaktır. Oyunda iki tane Nash dengesi vardır. CC ve
DD. Birinci bireyin bakış açısından; şayet ikinci birey saldırırsa birinci için
de saldırmak rasyoneldir. Eğer bir numara, iki numaranın saldırmayacağını sezerse
saldırmamak rasyonel bir tutum ilk şiddet kullanan olmak ise böyle değildir.
Tavşan
avı dengesinden geyik avı dengesine nasıl geçilir? Hobbes’un rasyonel seçim
teorisi, öncelikle rasyonel bir oyuncunun geyik avında ne yapacağının,
diğerinin ne yapacağı hakkındaki düşüncesine bağlı olduğuna işaret etmektedir.
Diğer yandan rasyonel seçim teorisinin bakış açısından tavşan avcısının geyik
avcısı olmaya karar vermesi için her birinin, diğerinin ne yapacağı hakkındaki
buna yönelik inançlarını değiştirmeleri de mümkündür. Bu durumu, Hobbes’un, 15.
pasajda, aptal diye isimlendirdiği ve özellikle barış anlaşmasını ihlal etmeye
istekli kişi üzerinden örnekleyebiliriz. Aptal da tıpkı sağduyulu bireyler gibi
rasyoneldir ve kendi çıkarını maksimize edecek şekilde davranır ancak;
i.
kısa görüşlüdür, kısa vadeli çıkarlarını
fazlaca ön plana alır.
ii.
davranışının negatif sonuçlarını tümüyle göz
önüne almaz.
iii.
davranışının görünmeyeceğini, fark
edilmeyeceğini düşünür; hem işbirliğinin meyvelerinden yararlanacağına hem de
başkalarını sömürmekten kazanç sağlayabileceğine inanır.
Ama Hobbes, aptala seslenirken doğa
durumunda dahi akitlere bağlılığın rasyonel olduğunu söyleyerek açıkça dönekliğin
her zaman baskın strateji olduğu yolundaki koşulu yadsıdığından; bu ifadelere
dayanarak artık bireyler arasında bir mahkumun dilemması oyununu modellenemeyeceği
ileri sürülmektedir. Doğa durumunda taraflardan
birinin sözleşmeyle üstüne düşeni yapması halinde diğer taraf için de bunu
yapmak rasyoneldir ve her ne kadar bazı durumlarda sözleşmeden dönmek kısa
vadeli avantaj sunsa da kimse bunun kural olmasını beklemez.
Tekrarlayan oyunlarda birey, bir sonraki
oyun için rakibinin hareketini etkileme şansına sahiptir. Varsayalım bir oyunda
işbirliği hareketiyle oynamayı düşündünüz. Bu düşündüğümüz işbirliği eylemi,
bir sonraki oyunda muhtemelen rakibinizi de işbirliği yapmaya sevk edecektir.
Ya da bir sonraki oyunda işbirliği yapmadığınız için rakibiniz de sizi
işbirliğine gitmeyerek cezalandırır. Böylece ilk harekette bulunanın sözleşmeye
bağlı kalmak için iki iyi nedeni vardır. Doğa
durumunda birinci olarak hareket eden taraf, kendisi sözleşmeye bağlı
kaldığında ikinci olarak eylemde bulunanın da böyle davranacağını umabilir.
Dahası ilk davranan (oyunu ilk oynayan) sözleşmeyi bozduğunda uzun vadede aynı
sonuçla karşılaşacak yani sözleşmenin diğer tarafı da sözleşmeyi bozacaktır.
Ama bireyin bu şekildeki eylemi, kötü nam salacağı için ihtiyatsızlıktır.
Hobbes, sözleşmeyi bozanın bu davranışıyla ittifak birliğinin
dışına atılmak gibi kötü bir sonuçla karşılaşacağını söylemektedir. Böylece
sözleşmeye bağlılık, doğa durumunda sağ kalabilmesi için yegâne araç olan
konfederasyonun üyesi olmaya uygun biri olduğu yolundaki namını inşa edecek ve
şayet biri döneklik ederse diğerleri asla onunla işbirliği yapmayacaktır. Şayet sizinle yaptığım sözleşmeden dönersem
bana yardım eden diğerleri, benden yardım beklemeyecekler artık beni aralarına
kabul etmeyeceklerdir.
Hâlbuki başta güvenliğim gelmek üzere bu konfederasyonun üyeliğine bağlıyımdır.
Eğer ittifak birliğinin dışına atılmam olasılığı önemli ölçüde varsa bu
farkındalık, ihlalimin bilinme olasılığının küçük olduğu durumlarda dahi
işbirliği yönünde bir eylem saiki yaratır. Bu olguyu dikkate alan rasyonel
birey, diğerlerinin de aynı şekilde davranacağını umut ederek karşılıklı
işbirliğini tercih eder. Belirli bireyler arasında güven ilişkisi tesis
edilebildiği doğa durumu şartlarında, diğer tarafın eyleminin ardından
sözleşmeyi tek taraflı bozarak kısa vadeli yararının peşinden giden aptalın bu
davranışı hayatta kalma şansını azaltacaktır.
Sözleşmeye uymak kadar uymamanın
da akla aykırı olmadığına inanan aptala
karşı Hobbes, bunun aptalın çıkarlarına uymadığını zira verdiği sözden döneklik
etmekle kötü nam salan rasyonel insanın toplumdan dışlanacağını ve d e doğa
durumundan daha da savunmasız hale geleceğini söylemektedir.
Sonuç olarak hileli davranış doğa
durumundaki sağduyulu bireylerin dominant stratejisi değildir.
Mahkumun dilemmasının tersine teminat oyunu, pareto optimal/en uygun sonucun
gerçekleşmesine izin verir. CC sonucu Pareto üstünlüğü ilkesi olarak hem
bireysel hem kollektif bakımdan rasyonel çözümdür.
Ancak Hobbes’a göre savunma amaçlı
oluşturulacak koalisyonlarda yardım etme sözü de doğa durumundaki güvenlik
sorununu gidermez. Karşılıklı güveni gerektiren ahidler bağlayıcı geçerli bu
güvensizliği yegane çözüm yolu, sınırsız ve bölünmemiş bir egemenin
yönetimidir. değildir zira ilk olarak icrada bulunması gereken taraf, ikincinin
de üstüne düşeni yapacağından emin olamaz, itimat problemi yaşar.
Müttefikinizin yaşamını ya da arazisini korumak için kendi yaşamınızı tehlikeye
atmak rasyonel değildir zira bu kez siz yahut araziniz saldırıya uğradığında o
kaçabilir. Ayrıca doğa durumunda bireyler, aile veya küçük gruplar içerisinde
toplanıyorsa her bireyin diğer bireylere karşı yaptığı yıkıcı savaşın yerini
her bir grubun diğer gruplara karşı yaptığı savaş alır. Hobbes’a göre tüm
gruplar için göre tüm gruplar için geçerli bu güvensizliği yegâne çözüm yolu,
sınırsız ve bölünmemiş bir egemenin yönetimidir.
İnsanların
ortak bir erkin bulunmadığı bir ortamda barış içinde yaşamaları yani “devletsiz
toplum” yaşamı sürmeleri kesinlikle olanaksızdır; ütopyadan başka bir şey
değildir. “Herkesi itaat etmeye zorlayan ortak bir erkin yokluğunda adalete ve
diğer doğal yasalara hep birlikte uyan büyük bir insan topluluğu düşü
kurulabilirse bütün insanlığın da aynı şekilde davranacağı düşlenebilir; bu
durumda hiçbir sivil yönetim hiçbir devlet var olmayacaktır ve var olmalarına
da gerek yoktur; böylece uyrukluk olmaksızın barış hüküm sürecektir”
İşte böyle bir durumun olanaksızlığı nedeniyle insanlar haklarını karşılıklı
olarak bir üçüncü kişiye devrettikleri bir sözleşme yaparak kendilerini ortak bir
erkin boyunduruğu altına sokmaları gerektiğini kavrarlar. O halde kendiliğinden
evrimsel bir kolektif işbirliği düşüncesine ve teminat oyununa Hobbes’un
kuramında yer bulunamaz.
ŞAHİN-GÜVERCİN OYUNU
Şimdiye dek görüldüğü üzere, Hobbes
hakkındaki oyun kuramsal tartışmalar başlıca; “doğal yaşama durumundan çıkış ve
sosyal sözleşme aracılığıyla egemen gücün inşası” ile “sözleşmeye uyulması”
problemi üzerine odaklanmıştır. Hobbes’un argümanının amacı politik olmayan bir
duruma yeniden geçmenin olası en kara resmini çizerek, mevcut toplumların
vatandaşlarını mutlak itaatin gerekli olduğuna ikna etmektir. Bu argüman ancak
ve ancak bu korkunç duruma şayet bir kez tümüyle ulaşıldıysa bir daha asla
çıkılamayacağı varsayımıyla güçlendirilebilir. Savaş durumuyla birlikte devam
eden tehlikeler, rasyonel bireyler için doğa durumundan ayrılmak üzere yeterli
bir nedendir. Bu verilerle sözleşmeye
bağlılığın rasyonalitesine dair oyun kuramsal kabul, Hobbes’un doğa durumunun
neye benzediği ve orada kalmanın rasyonel olup olmadığı soruları için uygun
olmaktan uzaktır. Bu yüzden de Hobbes’un doğa durumunun oyun kuramsal
analizinin, doğa durumundan çıkış probleminin tartışmasını veya sosyal
sözleşmenin kendisini kapsamak zorunda olmadığı öne sürülmektedir. O halde oyun teorisinin yardımıyla analiz
edilebilecek en önemli problem olarak geriye, devlet
gibi merkezi yürürlük gücünün olmadığı doğa durumunda mülkiyetle ilgili
kurumların nasıl doğduğunu tasavvur etmek üzere şiddet meselesi yani şiddetin
kullanımının meşruluğu kalmaktadır. Kompleks bir çatışmanın bulunmadığı mahkumun
dilemması, kaynakların dağılım ve dağıtımı meselesini açıklamaya elverişli
değildir. Bunun aksine koordinasyon oyunları dağıtım çatışmalarıyla ilgilidir
Ekonomistler devlet gibi merkezi yürürlük
gücünün olmadığı doğa durumunda mülkiyetle ilgili kurumların nasıl doğduğunu
tasavvur etmek üzere koordinasyon oyunlarına başvururlar. Doğa durumundaki
sınırlı kaynaklar üzerindeki çatışma, aynı şeyi arzu eden iki kişi arasındaki
şahin/güvercin oyunu olarak düşünülebilir. Kaynak üzerinde ısrar etme
stratejisi şahin, diğerinin iddiasına boyun eğme stratejisi de güvercindir. Hobbes
doğa durumunda iki tip insan betimlemiştir: baskın ve ılımlı karakterliler. Doğa
durumunun üyeleri arasında, rasyonel plan yapma kapasitesi ve nihai olarak
tepki vermeden evvel bireyin maruz kalmaya razı olduğu beklenen atak sayısı
derecesi değişkendir. Eğer bireyler, diğerleri üzerinde iktidar kurmak arzusu
bakımından farklılık gösteriyorsa bazıları bizatihi gücün kendisi için
saldırgan olacak diğerleri ise olmayacaktır. Hobbes’un doğa durumunda
betimlediği iki tip karakterden biri olan baskın karakterli şahinler,
güvenlikle ilgilidirler ama ün, saygı, onur ve zafer ile daha da ilgili
olduklarından diğerlerini egemenliği altına almaktan memnun şekilde zaferi,
güvenliğe tercih ederler. Bir şahin olarak ün salmak isteyen ancak ünlerinin
içi boş insanlar elbette şahin gibi davranmaya kalksalar da bu tür eylemleriyle
ünlerini pekiştiremezler ve maskeleri gerçek şahinler tarafından kısa sürede
düşürülür. Ilımlı karakterliler için ise güvenlik ve barış, tek taraflı hâkimiyete
tercih sebebidir.
Baskın karakterli,
karşısındaki oyuncu nasıl hareket ederse etsin kendi tercihlerini hücum ederek
maksimize edecektir. Savunmacı düşüncelerle hareket eden ılımlı için en iyi
strateji, bir diğer ılımlı ile mi yoksa bir baskın karakterliyle mi karşı
karşıya olduğuna bağlıdır. Şayet karşısındakinin tercih düzeneğini bilmiyorsa
ılımlı zor bir durumda kalacaktır. Birinci en tercih ettiği sonuç, karşısındaki
saldırmadığı takdirde saldırmamaktır. İki ılımlı karşılaştığında kavgadan
kaçınacaklar ve karşılıklı vazgeçme sonucu elde edilecektir. Saldırgan olmayana saldırmak onun için ikinci
tercih edilen sonucu ortaya çıkarır. Ancak sonuç, herhangi bir denge durumu
değildir yani bu şu demektir ki her iki birey de rakibinin kararını
öğrendiğinde stratejisini değiştirebilecektir. Diğer yandan kendisi saldırmaz
karşısındaki saldırırsa yani bir şahin ile karşılaşması hali onun için olası en
kötü sonuçtur. Baskın karakterli şahin
ile karşılaşması halinde ılımlı mücadeleye girmemek için nesneden vazgeçecektir.
Ilımlı bireyler arzu ettikleri nesne hayatta kalabilmeleri için zorunlu olduğu
takdirde ve başka alternatif yoksa sadece kendilerini korumak için şiddet içeren
bir rekabete girişeceklerdir zira bu olasılıkta karşılıklı vazgeçme her iki
bireyin de ölümüyle sonuçlanacaktır.
Baskın karakterli
açısından ise arzu nesnesini elde etmek için çabalamak, daima baskın
stratejidir. Bu yüzden kararını verirken karşısındaki hakkında herhangi bir bilgiye
ihtiyacı yoktur. Ilımlıların hareket yönü ise, kavgadan kaçınmak için arzu
ettiği nesneye sahip olmaktan vazgeçmek olacaktır.
Her oyuncu diğeri boyun eğip teslim
olurken kendisinin mücadelede ısrar etmesini tercih eder ama şahin/şahine (bir
şahinle bir şahinin karşılaşması) en kötü sonuç nazarıyla bakarlar zira
savaştan umulan fayda yani kaynağı elde etme yahut muhafaza etme şansı, savaşın ödenen bedeliyle bir diğer deyişle
yaralanma yahut ölüm neticesi ile dengelenecektir. Kaynak için karşı karşıya
gelen her iki tarafın da mezarın ötesine geçmekten kaçınma kapasitesi
(retaliation) diğer tarafın önceden davranıp saldırma güdüsünü indirger. Grup çok
büyüdüğünde sahiden ölüme meydan okuyanlar strateji değiştirmeyi uygun
göreceklerdir. Bu model, bir sosyo biyolojik teori olan evrimsel sabitlik
stratejisiyle tutarlıdır.
Kanımca da Hobbes,
herhangi alternatif bir barışçı eylem tarzını kabul eder gözükmemektedir.
Hobbes’a göre insanlar arasındaki nesnelere sahip olmak için şiddete dayalı
rekabet ne insan doğasının irrasyonelliğinin sonucudur ne de diğer bireyler
üzerinde hâkimiyet kurma şeklinde tezahür eden doğal arzunun neticesidir.
Diğerleri üzerinde şiddet içeren davranışlar icra etmek veya üstünlük kurmak,
herhangi bir doğal eğilim ya da arzudan değil durumun özelliğinden kaynaklıdır.
Arzuların çatışması ve arzu nesnesine sahip olma umudunun eşit olduğu doğa
durumu koşullarında, muhalifini yok etme
veya boyunduruğu altına alma güdüsüyle nesneler için yapılan rekabetin şiddet
içeren çatışmaya dönüşmesini önlemenin hiçbir yolu yoktur. Ellerindekiyle yetinmeyi
düşünen bazı “ılımlı insanlar” olabilir fakat bunlar da kendi yaşamlarını
koruyabilmek için diğerleri gibi davranmak zorundadırlar. Bunun anlamı da
herkes tarafından savaşın savunma-önleme evrelerinin terk edilip saldırı
evresinin benimsenmesidir.
Hobbes’un antropolojik ve psikolojik varsayımları ışığında nesne için
mücadeleden vazgeçmek pratik olarak uygun değildir. Zira bu strateji doğrudan
bireyin ölümüyle sonuçlanacaktır. Hobbes’un bireyinin en temel ve güçlü arzusu
ölümden kaçınmak olduğundan bu strateji yalnızca akla aykırı değil ama pratik
bakımdan da imkânsızdır. Hobbes kaybeden tarafın diğerine yani galip gelene
teslim olmasından bahseder ama barışçıl şekilde teslimiyetten pek bahsetmez.
Yani çarpışmadan kaçınan birey- Hobbes’un doğa durumunda- daha karşısındakine
teslim olma fırsatı bulmadan öldürülme riskiyle yüz yüzedir. Doğa durumunda sağ
kalabilmek, erken davranıp ilk şiddet kullanan olmaya bağlı bulunduğundan
Hobbes’un herkesin herkese karşı savaşının tam bir oyun kuramsal temsili,
hayati nesneler için rekabet edilen sıfır toplamlı bir oyun üzerine kurulmak
zorundadır.
Mahkûmun dilemmasının kanıtlamayı
amaçladığı şey, rekabet, korku ve zafer arzusu ile yüklü rasyonel insanın,
saldırma seçeneğini, saldırmamaya tercih edeceğidir. Her iki oyuncu da diğeri
ne yaparsa yapsın baskın eylem olarak saldırmayı tercih edeceklerdir. Pareto
üstünlüğü ilkesinin verdiği sonuca göre ise her ikisi için de saldırmamak daha
iyi bir sonuç olacaktır. Dolayısıyla bireysel bakımdan rasyonel hareket,
kolektif bakımdan irrasyoneldir. Doğa durumundaki herkes, karşı karşıya geldiği
herkese bu şekilde davrandığında aşikar sonuç herkesin herkese karşı savaşı
olacaktır.
HOBBES’UN
SÖZLEŞME KURAMINA YÖNELİK ELEŞTİRİLER
Jean Hampton, bir mahkûmun dilemması
durumunu temsilleyen toplum sözleşmesini hem yapmanın hem de onu sürdürmenin
irrasyonel olduğu iddiasındadır. Hampton dikkatimizi, Hobbes’un doğa
durumundaki bireyinin, mutlak bir egemen kurup kuramayacağı meselesine çevirir
ve bunu yapamayacağını öne sürer. Buradaki dönüşüm rasyonel bireyin, buyurduğu
cezalara itaat suretiyle egemene yetki veren itaatkâr vatandaşa dönüşmesidir.
Hampton, bu dönüşümün olanaksızlığını savunur. Zira kendi yaşamını koruma
arzusundaki bireyi, egemene korutma arzusuna dönüştürerek korunmayı tehlikeye
atmasını istemektedir. Tüm insanların, onların sahip olduklarını kendine mal
edebilen yahut öldürebilen mutlak güce sahip tek kişinin (ya da bir kurulun)
tebası olduğu bir siyasi toplumda yaşamaktansa rasyonel birey, yaşamın ve
mülkiyetin daha az riskli olduğu doğal durumda kalmayı tercih edecektir.
Doğa
durumundaki bireyler grup dışından bir adama yahut kurula kendini yönetme
hakkını teslim etmeye razı olabilir mi? Yukarıdaki bilgiler ışığında buna hayır
cevabı verebiliriz. Çok gruplu doğa durumunda grupların, doğa durumundan çıkmak
dahil üst bir amaca ulaşmak için etkin bir koordinasyonu sağlama olasılığı
zayıftır. Doğa durumunun vahşi koşulları içerisinde hepimizin bir araya gelip;
egemeni belirlemek, toplum sözleşmesi yapmak gibi herhangi bir şey
gerçekleştirmesi pratik olarak olanaksızdır. Hatta toplantı için yer ve zamanı
koordine etmek üzere bir araya gelebilmemiz dahi pratiklikten uzaktır.
Hobbes’un egemeni seçmek mekanizması olarak oylama yapma tartışmaları kendi
doğa durumu nitelendirmesine tezattır.
Eğer tanımlanabilirse toplum sözleşmesi,
egemeni yaratacaktır ve egemen kendine varlık kazandıran sözleşmeyi yürürlüğe
koymaya muktedir değildir. Henüz sözleşmeyle kendisine itaat edilmeyen egemen,
doğa durumundan çıkaran sözleşmenin yaratılmasında herkesi zorlayabilme gücüne
nasıl sahip olabilecektir? Doğa durumunda bireyleri bunu yapmaya zorlayacak bir
dış güç yoktur. Gerçekten Hobbes, doğa durumunda sadece bireysel akitlerin
değil egemen ve süjeleri arasında da sözleşenin yapılamayacağını/tamamına
erdirilemeyeceğini “doğa durumunda akitler, sözden ibarettir” diyerek ortaya
koyar. Doğa durumunda kişiler yahut egemen ve süjeleri arasındaki yapılan
sözleşmeler tanımlanıp yerine getirilemiyorsa Hobbes’un yöneticiyi oluşturan
toplum sözleşmesinin yerine getirileceğindeki ısrarı, argümanını kurtarmak için
beyhude bir harekettir.
Bir diğer eleştiri noktası da Hobbes’un
argümanlarında önemli rol oynayan taraflar arasındaki önce davranıp ilk
saldıran olmanın rasyonel bir eylem olduğu inancının şiddetin tırmanmasını
besleyeceği ve ılımlı insanları dahi kendini korumak için şiddet uygulamaya
mecbur bırakacağıdır.
SONUÇ YERİNE
Hobbes’un argümanlarını oyun teorisi araçlarıyla
analiz etmek, Hobbes’un teorisinin yorumuna ve onun daha az bilinen
görüşlerinin açığa çıkmasına katkıda bulunmaktadır. Oyun teorileri ile analiz,
teorisindeki olası tutarsızlıkları da ortaya koyarak, -örneğin; doğa
durumundaki rasyonel birey davranışının nasıl olup da akla aykırı bir duruma
yol açabileceğini göstermek suretiyle- O’nun doğa durumu argümanlarının daha
iyi anlaşılmasına neden olmuştur. Bununla birlikte Hobbes’un doğa durumu hakkındaki
açıklamalarını, kendi kavramlarıyla değerlendirmede yetersiz kalan oyun
teorilerinin, Hobbes’un teorisine ancak sınırlı bir şekilde uygulanması
mümkündür. Hobbes’un oldukça kesin ve muhafazakâr ifadeleri, oyun teorilerinin
daha ayrıntılı kullanımını engellemekte ve böyle bir girişim için yeterli bir
zemin sağlayamamaktadır. Kaldı ki, oyun teorisi ile Hobbes’un doğa durumu
hakkındaki ifadelerinin tam bir değerlendirmesini yapmak ve hem de aynı zamanda
Hobbes’un mevcut metinlerine sadık kalmak son derece güçtür. Geliştirilebilecek
olan yeni oyun teorileri ise kaçınılmaz şekilde Hobbes’un mevcut teorisinden
daha da uzaklaşıp Hobbes taraftarı yahut Hobbes karşıtı olan ve sivil toplumun
dışındaki yaşamın tehlikeleri hakkındaki teorilere kanıt sağlamaya yarayacaktır.
Hobbes, Leviathan’da, dünya uluslarının
birbirlerine karşı daimi bir savaş durumunda olduğu iddiasına yer vermiştir. Bu
uluslar tıpkı Hobbes’un doğa durumunda olduğu gibi kıt doğal kaynaklar ve
uluslararası nam için rekabet etmektedir. Hobbes’un vurguladığı anlamda her
biri diğerini öldürecek nükleer cephaneliklere -tek taraflı yahut
konfederasyonların yardımıyla- sahip olmak bakımından da eşittirler. Zaferin
belirsizliği, bu koşullarda diğerine saldıran herhangi bir ulus üzerinde güçlü
bir kısıtlama getirir. Uluslararasındaki derin çıkar çatışmalarında nükleer bir
çatışmada ilk vuran olmanın apaçık avantajı karşısında sağduyulu bireyler ve
hükümetler, nükleer bir saldırıdan korkacaktır. Bu verili koşullarda uluslar
ittifaklar yoluyla savunmaya yönelik koalisyonlara katılabilecek ve böylece en
irrasyonel karşıt görüştekileri dahi ilk saldırının intihar olacağına ikna
edecektir.
Yahut dünyayı yönetecek bir egemeni
şekillendirecek stratejileri izleyecektir. Böyle bir dünya hükümeti, nükleer
silahlar üzerinde tekele ihtiyaç duyacaktır. Ama dünyadaki herkes üzerinde
sınırsız, bölünmemiş bir iktidar sahibi olması çok zordur. Ekonomi ve iç
güvenlik meseleleri, ulusal hükümetlerin eline bırakılacaktır. Egemenliğin
bölünmesi yahut sınırlandırılması, kaçınılmaz olarak iç savaşa yol açar.
(Burayı
dilemmanın çözümüne ekle)
Egemenin
hakkı her ne kadar her insan tarafından açık onay ile egemene verilmiş ise de
işlevini yerine getirmesini sağlayamaz; bu sonucu yaratan uyruğun itaatidir.
Bir devletin oluşum düzleminde meşru olarak görülmesi yeterli değildir ayrıca
işleyiş düzleminde de meşru olarak kabul edilip ona sürekli itaat edilmesi
gerekir. İster demokrasi ister aristokrasi ya da monarşi de halk gönenç içinde
yaşıyorsa bunun nedeni o devletin kökensel meşruluğu değil fakat halkın
itaatidir. Devlet biçimi hangisi olursa olsun, itaat ortadan kaldırılırsa hem
halkın gönenci hem de devlet kısa süre içinde yıkılır gider. Bu bakımdan
egemenin özellikle kamusal alandaki kanıları denetlemeye, bireysel iradeleri
yok etmeye varan sınırsız erki, devletin varlığının zorunlu koşulu olarak
belirmektedir. Bir bakıma Hobbes’un kuramı, insanlara devlet ile anarşiden
başka bir seçenek bulunmadığını göstermeye yöneliktir.
Bireylerin
egemen karşı mutlak bir siyasal yükümlülük altına girmelerinin bir başka
nedeni, devletin sayesinde birbirlerini öldürmeden belli bir düzen ve istikrar
çerçevesi içinde ekonomik güç mücadelesini barışçı yollardan sürdürmeleridir.
Hobbes’a göre her insan haz peşinde koşar, daha rahat ve iyi yaşam koşullarına
kavuşmak istediği için de diğerleriyle rekabete girişmekten kaçınmaz. Bu
bakımdan devlet, insanın doğa durumunda var olan bu doğal özelliğinin ve mevcut
ilişkiler sisteminin sürdürülmesini sağlayan bir araçtır. İnsan, insanın hep
kurdudur ama devlet, kurtların birbirlerini yemelerini önleyen ölümlü tanrıdır.
Şayet birbirlerine karşı kırılgan ve
güvensizlerse erdemli taraflar arasında dahi şiddet tehlikesinin doğabileceği
uluslararası ve iç düzen bakımından önemli işaretlere/imlikasyonlara sahiptir.
Buna bağlı olarak da hukukun yürürlüğü, kötü ve saldırgan insanları şiddete
başvurmak konusunda cesaretlerini yaptırım tehdidiyle kırmak hem de kendilerini
korumak için şiddete başvurmak zorunda olmadıkları bilgisini vererek herkes
için yeterince güvenlik sağlamak gibi iki fonksiyona sahiptir.
EK
KAYNAKÇA
Ağaoğulları,
Mehmet Ali; Akal, Cemal Bali; Levent Köker; Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı, İmge Kitabevi, Ankara, 1994.
Alexander, J.McKenzie; “Group Dynamics in the State of Nature”, Erkenntnis, Nr:55, 2001, s.169-182.
Briggeman, Jason;
“Governance as a strategy in state-of-nature games”, Public Choice, (2009) 141: 481–491.
Chagnon, Napoleon
A.; “Doing Fieldwork among the Yanomamö”, www.anthroprof.org. Çevrimiçi,
10.10.2012.
Demirkan,
Yusufcan; “Oyunlar Teorisi ve Tarihsel Gelişimi”, İstanbul Erkek Lisesi Dergisi, 2010, s.50-54.
Dodds,
Graham G; Shoemaker, David W; “Why We
can’t All Just Get Along: Human Variety and Game Theory in Hobbe’s State of
Nature”, The Southern Journal of
Philosophy, 2002, Vol.LX,p.345-367.
Eggers,
Daniel; “Hobbes and Game Theory Revisited: Zero-Games in the State of Nature”, The Southern Journal of Philosophy,
Volume: 49, Issue: 3, September 2011, s. 193- 224.
Göze,
Ayferi; Siyasal Düşünceler ve Yönetimler,
İstanbul, 2005, Beta Yayınevi.
Hampton, Jean; Hobbes and Social Contract Tradition,
Cambridge University Press, 1986.
Hardin, Russel;
“Hobbesian Political Order”, Political
Theory, Vol:19, No:2, May 1991, s.156-180.
Hardin, Russel; “Law and Social Order”, Philosophical Issues, Nr:11, 2011, s. 61-85.
Hobbes, Thomas ; Leviathan, 2.Baskı, Çeviren: Semih
Lim,Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1995.
Kavka, Gregory S.; “Hobbes’s War of All Against All”, Ethics, Vol.93, No.2, January 1983,
s.291-310.
Kymlica, Will; Çağdaş Siyaset Felsefesine Giriş, Çev:
Ebru kılıç, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2006.
Lebuffe,
Michael; “Hobbe’s Reply to the Fool”, Philosophy
Compass, 2/1 (2007), s.31-45.
Mcadams, Richard
H.; “Beyond the Prisoner’s Dilemma: Coordination, Game Theory and Law”, South California Law Review, No.82,
2008-2009, s. 209-258.
Mclean, Iain; “The
Social Contract in Leviathan and the Prisoer’s Dilemma Supergame”, Political Studies, Vol:XXIX, No:3, s.
339-351.
Mohler, Michael;
“Why Hobbes’ State of Nature is Best Modeled by an Assurance Game”, Utilitas, 21 (2009): 297-326.
Moss, Laurence S.;
“Hobbes and the Early Uses of Economic Method”, American Journal of Economics and Sociology, Vol:69, No:1, January
2010, s. 499-523.
Neal, Patric;
“Hobbes and Rational Choice Theory”, The
Western Political Quarterly, Vol.41, No.4, Dec.1988, s.635-652.
Piirimae, Partel;
“The Explanation of Conflict in Hobbe’s Leviathan”, Trames, 2006, (60/55), 1, s. 3-21.
Ridley,
Matt; Erdemin Kökenleri, İstanbul, YKY Yayınları, 2011.
Rousseau,
J.J.;
İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı, Çev: Rasih Nuri
İleri, İstanbul. Say Yayınları.
Runeiman, W.G.;
and.Sen, Amartya K; “Games, Justice and the General Will”, Mind, Vol:74, No:296, 1965,s.554-562.
Skyrms, Brain;
“The Stug Hunt”, Pasific Division of the
American Philosophical Association, Marc 2001, s.1-15.
Skyrms, Brian;
‘The Shadow of the Future’ Rational Commitment and Social Justice,
eds. Jules L. Coleman and Christopher W. Morris (Cambridge, 1998), s. 12-21.
Yi, Byeong-Uk;
“Rationality and the Prisoner’s Dilemma in David Gauthier’s Morals by
Agreement”, Journal of Philosophy,
Vol.89, No.9,Sep.1992,s.484-495.
Yusufcan Demiran,
“Oyunlar Teorisi ve Tarihsel Gelişimi”, İstanbul
Erkek Lisesi Dergisi,2010, s.50-54.
W.G. Runneiman; and Amartya K.Sen; “Games, Justice and
the General Will”, Mind, Vol:74,
No:296, 1965,s.554-562; Will Kymlica, Çağdaş
Siyaset Felsefesine Giriş, Çev:Ebru Kılıç, İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları, 2006, s. 186-188.
Matt Ridley, Erdemin Kökenleri, İstanbul, YKY
Yayınları, 20.
Richard H. Mcadams, “Beyond the Prisoner’s Dilemma: Coordination,
Game Theory and Law”, South California
Law Review, No.82, 2008-2009, s. 209-258; Brain Skyrms, “The Stug Hunt”, Pasific Division of the American
Philosophical Association, Marc 2001, s.1-15.
Ridley, Erdemin Kökenleri, s.; Iain Mclean, “The Social Contract in Leviathan and the
Prisoer’s Dilemma Supergame”, Political
Studies, Vol:XXIX, No:3, s. 339-351.
Rasyonel seçim teorisi; araçsaldır, bireycidir ve
özneldir. Araçsalcı olması, insanın herhangi yerleşik veya içgüdüsel bakımdan
sosyal bir varlık olduğunu yadsıması anlamındadır. Araçsalcılık, bireyler
arasındaki ilişkileri anlamaya çalışır yoksa ilişkilerden hareket ederek
bireyleri değil. Rasyonel seçim teorisinin ikinci görünümü bireyciliğidir.
Birey, rasyonel bir şekilde kendi faydasını maksimize eden/en fazlaya çıkaran
öz çıkarlı varlıklar olarak anlaşılır. Tercih dediğimiz alternatif eylemler
düzeneğine sahip bulunan birey, kendi tercihlerini etkin ve azami düzeyde
tatmin etmenin yollarını arar. Ve birey, başkalarının da rasyonel olduklarının
farkındadır. Öznellik; birey için iyi/değer kavramı, onun tercihlerinin yani
arzularının nesnesinin içeriğiyle oluşturulmuştur. Değer, iki anlamda özneldir:
bireye görece tanımlanıp belirlenmiştir ve alternatif tanımlamaların asli
ahlaki değerini değerlendirmek üzere temel olacak objektif bir standart veya
düzen yoktur. Ortaklaşa iyi, benzer bireysel iyilerin toplamı olacaktır. Patric
Neal, “Hobbes and Rational Choice Theory”, The
Western Political Quarterly, Vol.41, No.4, Dec.1988, s.635-652.
Partel Piirimae,
“The Explanation of Conflict in Hobbe’s Leviathan”, Trames, 2006, (60/55), 1, s. 3-21.
İnsanlar doğuştan eşittir. Doğa, insanları bedensel ve
zihinsel yetenekler bakımından öyle eşit yaratmıştır ki bazen bir başkasına göre bedence çok daha
güçlü veya daha çabuk düşünebilen birisi bulunsa bile, her şey göz önüne
alındığında, iki insan arasındaki fark, bunlardan birinin diğerinde bulunmayan
bir üstünlüğe sahip olduğunu iddia etmesine yetecek kadar fazla değildir.
Çünkü, bedensel güç bakımından en zayıf olan kişi ya gizli bir düzenle ya da
kendisi ile aynı tehlike altında olan başkalarıyla birleşerek en güçlü kişiyi
öldürmeye yetecek kadar güçlüdür. Zihinsel yeteneklere gelince, zihinsel
yetenekler konusunda insanlar arasında kuvvet bakımından olduğundan daha büyük
bir eşitlik buluyorum. Çünkü basiret, eşit zamanın bütün insanlara eşit olarak
bahşettiği ve insanların kendilerini eşit ölçüde verdikleri işlerde eşit ölçüde
edindikleri deneyimden başka bir şey değildir. ……Birşeyin eşit pay edildiğinin
en büyük kanıtı herkesin kendi payından memnun olmasıdır. Hobbes, Thomas ; Leviathan, 2.Baskı, Çeviren: Semih
Lim,Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1995.
Graham G. Dodds; David W.
“Shoemaker, “Why We can’t All Just Get Along: Human Variety and Game Theory in
Hobbe’s State of Nature”, The Southern
Journal of Philosophy, 2002, Vol.LX,, s.345-367; Gregory S.Kavka, “Hobbes’s
War of All Against All”, Ethics,
Vol.93, No.2, January 1983, s.291-310.
Bu durumda insanın doğasında üç temel kavga nedeni
buluyoruz. Birincisi rekabet, ikincisi güvensizlik, üçüncüsü de şan ve şeref.
Birincisi, başka insanların kişiliklerine, karılarına, çocuklarına ve
hayvanlarına egemen olmak için şiddet kullanır; ikincisi, kendilerini korumak
için; üçüncüsü ise kendi kişiliklerine yönelik olarak doğrudan doğruya veya
hısımları, arkadaşları, milletleri, meslekleri veya adları dolayımıyla, bir
söz, bir gülümseme, farklı bir görü ve başka aşağılama işareti gibi
küçümsemelere karşı şiddet kullanır. Hobbes, Leviathan
Hobbes, Leviathan, s. ; Michael Mohler, “Why Hobbes’ State of
Nature is Best Modeled by an Assurance Game”, Utilitas, 21 (2009),
s. 297-326.
Doğal olarak, herkesin her şeye hakkı vardır; hatta
bir başkasının bedenine bile. Dolayısıyla herkesin her şey üzerindeki bu doğal
hakkı devam ettiği sürece ne kadar güçlü veya akıllı olursa olsun hiç kimse,
doğanın normalde insanların yaşamalarına izin verdiği sürenin sonuna kadar
hayatta kalma güvencesine sahip olamaz. Dolayısıyla, herkesin, onu elde etme
umudu olduğu ölçüde, barışı sağlamak için çalışması gerektiği, onu
sağlayamıyorsa, savaşın bütün yardım ve yararlarını araması ve kullanması
gerektiği ilkesine veya aklın bu genel kuralına varılır.
İnsanların barışa
ulaşmak için çalışmalarını emreden bu temel doğa yasasından şu ikinci yasa
çıkar: bir insan, başkaları da aynı şekilde düşündüklerinde, barışı ve kendini
korumayı istiyorsa her şey üzerindeki bu hakkını bırakmalı ve başkalarına
karşı, ancak kendisine karşı onlara tanıyacağı kadar özgürlükle yetinmelidir. Çünkü
herkes her dilediğini yapma hakkını elde tuttuğu sürece bütün insanlar savaş
durumundadır. Fakat başka insanlar da onun gibi haklarını bırakmazlarsa o zaman
da onun da kendi hakkını bırakması için bir neden yoktur çünkü böyle bir şey
onu başkaları için bir av yapardı ve hiç kimse de barıştan yararlanmak yerine
kendileriyle bağlı ve yükümlü oldukları akitler de böyledir (haklar gibidir); akitler ki güçlerini
kendilerinden almazlar, çünkü hiç bir şey bir insanın vaadinden daha kolay bozulmaz, ihlal sonucu kötü sonuçlar
doğacağı korkusundan alırlar. Hobbes, Leviathan,
Brezilya-Venezuela sınırında yaşayan Yonamamo’ların
dövüşmeyi durduramamalarının nedeni ne dövüşten yarar sağlayan bir kültürden
gelmiş olmaları ne de çatışmayı sürdürme arzusu içinde olmalarıdır. Bu durum
Hobbes’un anladığı doğa durumunun bir resmidir.
Herhangi merkezi bir otoritenin yokluğunda sürekli savaş etmeye
mahkûmdurlar zira herhangi bir grubun kendini savunmayı durdurması, intihar
etmek olacaktır. Russel Hardin, “Hobbesian Political Order”, Political Theory, Vol:19, No:2, May
1991, s.156-180.
Bu toplulukla
ilgili yapılan antropolojik çalışmanın daha ayrıntılı bilgisi için bkz.
Napoleon A.Chagnon, “Doing Fieldwork among the Yanomamö”, www.anthroprof.org. Çevrimiçi, 10.10.2012.
Mohler, “Why Hobbes’ State of
Nature is Best Modeled by an Assurance Game”, s.297-326.
Fakat yasada
belirlenmiş ve öngörülmüş bir ceza varken, suç işlendikten sonra daha büyük bir
ceza verildiğinde, cezadaki fazlalık ceza değil bir düşmanlık eylemidir.
Mamafih yasada belirlenmiş hiçbir ceza yoksa, suçtan ötürü suçlunun
çarptırıldığı şey, cezalandırma özelliğine sahiptir. Çünkü cezası belirlenmemiş
bir yasa ihlaline karışan kişi, belirsiz yani keyfi bir cezaya çarptırılacağını
bilir.
Yasadan önce yapılmış bir eylem için
verilen zarar da ceza değildir.
Aleni isyancılara
verilen zarar da doğa yasasına aykırı değildir. İşte bu nedenledir ki, kurulmuş
olan devletin otoritesini kasten inkar eden uyruklarda, intikam, sadece
babalara değil, aynı zamanda henüz dünyada olmayan ve cezasını çektikleri
olayda suçları olmayan üçüncü ve dördüncü kuşağa da meşru biçimde uzanır; Bu,
genel olarak isyan diye bilinen savaş durumuna bir geri dönüştür ve bu suçu
işleyenler, uyruklar olarak değil, düşmanlar olarak karşılık görürler. İsyan,
tekrar başlatılmış savaştan başka bir şey değildir. Hobbes, Leviathan, II, 28, s.218-225.
Mehmet Ali Ağaoğulları, Cemal Bali
Akal, Levent Köker, Kral Devlet ya da
Ölümlü Tanrı, İmge Kitabevi, 1994, Ankara, s. 228-230.
Ayferi Göze, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler,
İstanbul, 20000005, Beta Yayınevi, s. 142.
Ağaoğulları, Akal,
Köker, Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı,
s. 234-236.
Göze, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, s. 142-143.
Hobbes, uyrukların
egemene itaat etme yükümlülüklerinin ortadan kalktığı durumları şöylece
belirtir. “Egemenin uyruğu koruyamayacak denli güçsüzleşmesi, uyruğun bir
savaşta tutsak düşüp bir başkasına boyun eğmesi, egemenin hem kendisi hem
mirasçıları için egemenlikten vazgeçmesi, uyruğun sürgüne gönderilmesi ve
savaşta yenilen egemenin yenenin uyrukluğuna teslim olması. Bkz. Ağaoğulları, Akal, Köker, Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı, s.276.
Mohler, “Why Hobbes’ State of
Nature is Best Modeled by an Assurance Game”, s. 297-326.
J.McKenzie
Alexander, “Group Dynamics in the State
of Nature”, Erkenntnis, Nr:55, 2001,
s.169-182.
Hobbes doğa durumunda güven ilişkisinin
hiç mevcut olmadığını söylemez. Aksine aile fertleri ya da yakın dostlar
birbirine güvenir. Dahası yaşamda kalma şansını arttırmak üzere ittifaklar ve
koalisyonlar aramak rasyonel hatta gereklidir. Mohler, “Why
Hobbes’ State of Nature is Best Modeled by an Assurance Game”, s. 297-326.
Saldırıya uğramış müttefike yardıma koşan kişi,
kendisi de gelecekte böyle bir saldırıya uğradığında benzer bir yardım
sunmaları için diğerlerine cesaret verir. Yardıma gitmeyen kişi, bu suretle
güvenilirliğini yitirir ve koalisyon üyeliğini tehlikeye düşürür. Şayet siz
bugün koalisyonunu bir üyesine yardım edersiniz onun da yarın size yardıma
geleceğini umut edebilirsiniz.
Bkz. Gregory
S.Kavka, “Hobbes’s War Against All”, of All Ethics, Vol.93, No.2, January 1983, s.291-310.
Hobbes, aptalın rasyonel kararın
doğası hakkında yanılgıya düştüğüne inanmaz. Aksine kısa görüşlülüğüyle oyunu
yanlış nitelendiren aptalı suçlamaktadır. Sözleşmeleri bozan ve sürekli olarak
böyle yapmasının nedenleri olduğunu beyan eden, barış ve savunma için kendini
bütünleştirmiş herhangi bir toplumdan kabul alamaz. Hobbes’a göre aptalın
hatası, geleceği önemsememesidir.
Skyrms,
‘The Shadow of the Future’ s. 12-21.
Skyrms, “The Stug Hunt”, s.1-15; Lebuffe, “Hobbe’s
Reply to the Fool”, s.31-45; Piirimae, “The Explanation of Conflict in Hobbe’s Leviathan”, s. 3-21.
Kavka, “Hobbes’s War Against All”,
of All Ethics, s.291-310.
Eggers, “Hobbes
and Game Theory Revisited: Zero-Games in the State of Nature”, s. 193- 224.
J.McKenzie
Alexander, “Group Dynamics in the State of Nature”, Erkenntnis, Nr:55, 2001, s.169-182.
Mcadams, “Beyond the Prisoner’s
Dilemma: Coordination, Game Theory and Law”, s. 209-258. ;
Piirimae, “The
Explanation of Conflict in Hobbe’s
Leviathan”, s. 3-21; Doods
Ağaoğulları, Akal, Köker, Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı, s.195.
Hobbes’un
görüşünün işaret ettiği hususlardan bir tanesi de, nesnelerin ortak
kullanılamayacağı ya da bölünemeyeceğidir yani sahip olmayı umut ettikleri arzu
nesnesine iki kişi birden sahip olamaz. İkinci husus, bireylerin şiddet içeren
çatışmaya –en azından bazen- sadece kendini korumak maksadının yol açtığıdır. Bkz. Eggers, “Hobbes and Game
Theory Revisited: Zero-Games in the State of Nature”, s. 193- 224.
Eggers, “Hobbes and Game Theory
Revisited: Zero-Games in the State of Nature”,
s. 193- 224.
Gerçekten
varlıklarının esas unsurları olan mallarını, özgürlüklerini ve hayatlarını
korumak için değilse, kendilerini kendilerinden üstün birine teslim etmelerinin
gerekçesi ne olabilirdi? Oysa insanla insan arasındaki ilişkilerde bir insanın
başına gelebilecek en kötü olay, kendini başka birinin keyfine ve insafına
bağlı bulmak olduğundan elde kalması için bir şefin yardımına gereksinme
duyulan şeyleri ilk olarak o şefin elleri arasında bırakıp elden çıkarmak
sağduyuya aykırı değil midir? İnsanların kendilerini mutlak bir efendinin
kollarına kayıtsız şartsız atacaklarını, gururlu ve uysallaşmamış insanların
bunu düşüneceklerini, genel güvenliğe hizmet yolunun kendilerini köleliğe atmak
olacağına inanmak akla yatkın olmayacaktır. Jean Hampton, Hobbes
and Social Contract Tradition, Cambridge University Press, 1986,s.
Alexander,
“Group Dynamics in the State of Nature”,
s.169-182.
Kavka, “Hobbes’s
War of All Against All”, s.291-310.
Kavka, “Hobbes’s
War of All Against All”, s.291-310.
Ağaoğulları, Akal, Köker, Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı, s.274-276.