11 Aralık 2015 Cuma

DUYURU

DUYURU

HUKUK FELSEFESİ VE SOSYOLOJİSİ DERSİ "İKİNCİ ÖĞRETİM" ÖĞRENCİLERİNİN DİKKATİNE

 DEĞERLİ ARKADAŞLAR, GELECEK HAFTAKİ DERSE (15 ARALIK 2015 - SALI) NÜREMBERG DURUŞMALARINI KONU ALAN "JUDGMENT AT NUREMBERG" FİLMİNİ İZLEMİŞ OLARAK GELMENİZİ BEKLİYORUZ.

http://www.imdb.com/title/tt0055031/?ref_=nv_sr_1

GÖRÜŞMEK ÜZERE
HERKESE SELAMLAR

4 Aralık 2015 Cuma

METİN - OYUN TEORİLERİ IŞIĞINDA THOMAS HOBBES’UN SOSYAL SÖZLEŞME KURAMI ANALİZİNİN YENİDEN YORUMU

  
OYUN TEORİLERİ IŞIĞINDA THOMAS HOBBES’UN SOSYAL SÖZLEŞME KURAMI ANALİZİNİN YENİDEN YORUMU
Sevtap Metin

“Buraya kadar, yöneticisinin büyük gücüyle birlikte gururu ve diğer duyguları kendisini yönetime itaat etmeye yöneltmiş olan insanın doğasını ortaya koydum. Bu yöneticiyi ise Tanrı’nın Leviathan denilen o büyük gücü yaratıp ona Gururlu İnsanların Kralı adını taktığı Eyub kitabının kırkbirinci babının en son iki mısraından esinlenerek, Leviathan’a benzettim. Yeryüzünde onun benzeri yoktur. Korkmayacak şekilde yaratılmıştır. Altındaki herşeyi görür; ve bütün gurur oğullarının kralıdır.”
                                     
      İsminden dolayı oldukça basit görünen, ama oldukça karmaşık bir yapıya sahip olan Oyun Teorisi, belki de farklı bilim dallarına farklı şekillerde adapte olabilmiş ender teorilerden biridir. Hepimiz bu hayatta çeşitli oyunlar oynarız. Hatta kendi hayatımız bile uçsuz bucaksız, doğaçlama bir oyun olup bu oyunda hepimizin çeşitli planları, stratejileri ve yapmak istedikleri vardır. İşte bunların hepsi Oyunlar Teorisi’nin birer parçasıdır. Oyun Teorisi, belirli bir hedefe yönelik karar verme gücüne sahip birimlerden (oyunculardan) oluşan sistemlerde, oyuncuların azami kazanç elde etme çabası içindeyken karar verme durumlarını inceleyen, uygulamalı matematikte ve ekonomide kullanılan bir yöntem olup; amacı da oyunlarda en iyi seçenekleri belirlemek ve bu yönde ilerlemektir. Bu özelliği sebebiyle, 50 yıllık bir gecikmeyle de olsa, matematikten ekonomiye ve sosyal bilimlere sıçramıştır.
Oyun Teorisinin temel iki aşaması vardır. Bu John von Neumann ve Oskar Morgenstern tarafından büyük çoğunluğu açıklanmış “sıfır sonuçlu” oyun teorisi ile daha sonra John Nash tarafından açıklanacak ve Nobel Ekonomi Ödülü’ne layık görülecek olan “toplamı sıfır olmayan” oyunlardır. Oyunlar Teorisi’nin ilk aşaması olan sıfır sonuçlu oyunları, iki taraflı oyunlar olarak kabul ettiğimizde, bu taraflardan biri kazanıyorsa, diğeri kaybediyor demektir. Bu tur oyunlara en basit örnek futbol maçlarıdır. Sonucu 1-0 olan bir maçta, kazanan taraf 1 iken, kaybeden taraf-1 dir. Toplamları da 0’dır. Nash, n-kişili, sıfır sonuçlu olmayan, işbirlikli ve işbirliksiz oyunları geliştirmiş ve birden çok tarafın, birlikte hareket ederek, aynı zamanda kazanç elde edebileceğini göstermiştir. Nash’in bir diğer katkısı, daha sonra ismiyle anılacak “Nash Equilibrum” (Nash Dengesi) dir. Nash dengesini açıklamadan önce, karşımıza çıkacak çok önemli bir kavram olan “dominant strategy” (baskın strateji) den kısaca bahsetmek gerekecektir. Baskın strateji; bir kişinin, belirli koşullar altında, kazancını en yüksek seviyeye çıkaracak ve tercih edilmesi en mantıklı olan stratejidir. Şayet bir oyunda, bir kişi için en kazançlı olan baskın strateji seçilirse ve bu baskın strateji diğer oyuncular için de geçerliyse, burada bir Nash dengesi oluşur[1].
         HUKUKSAL BİR PARADOKS: MAHKÛMUN DİLEMMASI
İki zanlının iştirak halinde ağır bir cürüm işlediğinden kuşkulanan savcının elinde bu iki kişiyi mahkûm edecek uygun delil bulunmamakla birlikte onlara yasadışı silah taşıma suçu isnat edebileceği kanıtlara sahip durumdadır. Savcı, mahkûmların her birine şu teklifi götürür:
“Seni ve ortağını gasp ile suçlamak için elimde yeterince delil yok ama ikinizi de illegal silah taşımaktan suçlayabilirim ki onun da cezası bir yıl hapistir. Ancak sen yaptığınızı itiraf eder ve ortağın aleyhinde kanıt verirsen, o ise suçunuzu itiraf etmezse, hiç ceza almadan serbest bırakılırsın. O da itiraf ederse, ikiniz de beş yıl hapis cezası alırsınız. Sen itirafta bulunmaz da ortağın bulunursa, sen yirmi yıl hapis cezası alırsın, o ise serbest kalır”.




                                           Şekil I
Her iki mahkûmun da hapiste geçirecekleri süreyi azaltmaya odaklı bireysel çıkarlarını düşünerek hareket ettiklerini ve diğer mahkûm arkadaşının ne yaptığından habersiz bulunduklarını kabul edelim. Mahkûmların seçeneklerini şöyle özetleyebiliriz:
Birinci en iyi sonuç: İtiraf ederim, ortağım etmez. Böylece ben serbest kalırken o ise yirmi yıl hapse mahkûm olur.
İkinci en iyi sonuç: İtiraf etmem, ortağım da etmez. İkimiz de bir yıl hapis cezası alırız.
Üçüncü en iyi sonuç: İtiraf ederim, ortağım da eder. İkimiz de beş yıl hapis cezası alırız.
Dördüncü en iyi sonuç: İtiraf etmem, ortağım eder. Ben yirmi yıl hapis cezası alırken ortağım serbest kalır.
Mahkûmların önceden hatta belki de suçu işlemeden evvel itiraf etmeme konusunda uzlaşmaya varmaları daha akılcı olacaktır. Gerçekten de önceden böyle bir uzlaşmaya vardıklarını varsayalım. Fakat itiraf edip etmemeye karar vakti geldiğinde her iki mahkûm da bir ikilemle karşılaşacak ve şöyle bir akıl yürütme sergileyeceklerdir: “Ortağım benden bağımsız olarak ya itiraf edecek yahut etmeyecektir. Eğer durum böyleyse benim için en iyisi itiraf etmektir. Şayet o da itiraf ederse, üçüncü en iyi sonucu elde etmiş yani beş yıl hapis cezası almış olurum. Eğer o itiraf etmez de ben edersem birinci en iyi sonuca ulaşmış yani serbest kalmış olurum. O halde ortağım ne yaparsa yapsın, benim için en iyi olan şey itiraf etmemdir.”
Şüphesiz ortağım da aynı durumdadır. Onun için de en iyisi, ben ne yaparsam yapayım itiraf etmektir ve neticede ikimiz de üçüncü en iyi sonuç olan beş yıl hapis cezasına çarptırılırız. İkimiz de sustuğumuz takdirde ise ikinci en iyi sonuca ulaşarak her ikimiz de bir yıl hapis cezası alırız. Bu durumda itiraf etmemek, kolektif akılcı eylemdir. Ama itiraf etmek de bireysel akılcı eylemdir. Şunu kabul etmek de önemlidir ki mahkûmların birbiriyle konuşmasına izin verilse bile bu durum sonuçlar üzerine etkide bulunmayacaktır. İtiraf etmemek üzere yaptıkları anlaşmayı bozmak yine de her ikisinin de menfaatine olacaktır[2].
Mahkûmları boş verin ve bunu puan elde etmek için başka bir oyuncuyla oynadığınız bir oyun olarak düşünün. Eğer her ikiniz de işbirliği yaparsınız (sessiz kalırsanız) her biriniz üç puan elde edersiniz (buna “ödül” diyelim) ; eğer her ikiniz de birbiriniz aleyhine tanıklık ederseniz birer puan alırsınız (buna da “ceza” diyelim). Fakat biri aleyhte davrandığı, diğer oyuncu ise işbirliği yaptığı takdirde işbirliği yapan hiç puan alamaz  (enayinin ödediği diyet) ve döneklik yapan ise beş puan alır (cazibe). Dolayısıyla eğer karşınızdaki oyuncu döneklik yaparsa sizin de döneklik yapmanız çıkarınıza uygun olacaktır. Bu durumda hiç olmazsa bir puan elde edersiniz. Fakat eğer karşınızdaki işbirliği yaparsa, siz döneklik yaparak daha da büyük bir çıkar sağlarsınız; üç puan yerine beş puan elde edersiniz. Karşınızdaki ne yaparsa yapsın siz döneklik yaparak daha büyük bir çıkar sağlamış olursunuz.  Ayrıca her ikinizin de işbirliği yaparak erdemli bir davranışta bulunduğunuz türünden bir saptamanın da konuyla alakası yoktur. Aradığımız, yapılması ahlaken en uygun olan şey değil akla en uygun davranıştır. Mahkûmun ikilemin formel matematiksel tanımı, cazibenin ödülden, ödülün cezadan, cezanın da enayinin ödediği diyetten daha büyük olduğu herhangi bir durumdur[3].
Tablo 1: Mahkûmun dilemması

                                            
                                    İşbirliği           döneklik
            işbirliği                3,3                  0,5
            döneklik              5,0                  1,1

Mahkûmun dilemması, bir taraf kazanırken diğerinin kaybettiği sıfır toplamlı bir oyundur. İtiraf etmek, baskın strateji olduğundan bu oyun tek bir denge noktasına sahiptir: Döneklik/döneklik. Bu oyunda, iki tür eylemde bulunabilecek iki oyuncu vardır ve bu kararlar eşzamanlı verilir.
Mahkûmun dilemması oyununun ödülündeki ufak değişikliler, bu oyun kadar tanınmayan diğer oyun teorileri olan teminat ve şahin/güvercin koordinasyon oyunlarını üretir.
Geyik avı hikâyesi,  İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı isimli çalışmasında Rousseau tarafından anlatılır. Bir geyik avlamak söz olduğunda herkes kendi görevini sadakatle yerine getirmesi gerektiğini iyi bilir ama avcılardan birinin gücünün yeteceği menzilden bir tavşan geçecek olursa avcının onun peşine takılıp gideceğinden, ele geçirince de bu avı arkadaşlarından esirgeyeceğinden şüphe etmemek gerekecektir[4]. Bir yandan geyik, tavşandan daha değerlidir ama tek başına geyiği çuvala koyma şansı yoktur. Şayet diğeri de geyik avlarsa bir kimse geyik avında başarı kazanabilir ve bir geyiği diğer avcıyla paylaşmak en iyi sonuçtur. Buna karşın tavşan avı, bir kişinin tek başına üstesinden gelebileceği için daha güvenilirdir. Bu tür bir karşılıklı etkileşim geyik avı olarak bilinir.
Geyik avı, mahkûmun dilemmasıyla aynı niteliğe sahip değildir. Mahkûmun ikileminde bireysel rasyonalite ile karşılıklı yarar arasında bir çatışkı vardır. Geyik avında ise oyuncu için rasyonel olan seçim, diğerinin neyi seçeceği hakkındaki inancına bağlıdır. Eğer diğer oyuncu da geyiği avlıyorsa geyik avlamak en iyisidir. Şayet diğer oyuncu tavşan avlıyorsa en iyisi tavşan avlamaktır. Varsayalım tavşan avlamanın ödülü 3 olsun. Diğeriyle beraber geyik avlamanın ödülü ise 4. Tek başına geyik avlamak başarısız olacağından ödülü sıfırdır. Açıktır ki bir kötümser daima en kötüsünün beklentisi içine girecek ve tavşan avlayacaktır. Karşısındaki oyuncunun neyi tercih edeceği konusunda belirsizliğe düşen ihtiyatlı bir oyuncu da yine tavşan avlayacaktır. Böylece oyuncular stratejilerini birbirine uydurmak ister ve oyun, A/A ve B/B olmak üzere iki denge noktasına sahip olur.  Hem geyik avı hem de tavşan avı dengededir Bu ortak menfaat, karşılıklı arzu edilen sonuçlara ulaşmayı kolaylaştırabilir fakat buradaki problem stratejinin riskliliğidir. Bu nedenle her iki oyuncu da daha az riskli B stratejisini yani tavşan avını tercih edebilir ve her biri B/B’nin, A/A’dan (geyik avı) daha kötü olduğuna aldırmadan B/B dengesine geçer ve koordinasyon problemiyle yüz yüze kalırlar. Bu, rasyonel oyuncuların her ikisinin de daha iyi ödül sağlayacak bir geyik avı dengesini koordine edemeyeceğini söylemek demek değildir. Ancak onların böyle davranabilmesi için bir güven ölçüsüne ihtiyaçları vardır[5].
Tablo 2: Mahkûmun teminatı
                                   


     A
                              B

İşbirliği
İşbirliğinden kaçınma
 İşbirliği
4,4
  0,3
İşbirliğinden                kaçınma
3,0
  3,3

Alternatif bir diğer oyun kuramı olan tavuk oyunu, adını arabalarını birbirinin üzerine süren ergenler arasında oynanan bir oyundan alır.  İki otomobil sürücüsü oynadıkları oyun gereği cesaretlerini göstermek için birbirlerine yaklaşırlar, korkak tavuk gibi diğerinden önce direksiyonu kırmamaya çalışırlar. Hiçbir oyuncu ilk korkan olup kaçmak istemez ama ikisi de gerçek bir çarpışmada ölmek yerine korkak olarak yargılanmayı tercih ederler. İlk yönünü değiştiren oyunu kaybeder ama her ikisinin de yönünü değiştirmekte başarısız olması felaketle sonuçlanır. Şimdi tekrar örneğimize dönelim. Savcının elinde itiraf olmadan da mahkûmları ağır suçtan mahkûm edecek kadar fazla delil vardır. Ama iki mahkûmun da jurnal yaparak gerçek suçlunun daha önce hiç şüphelenilmeyen C olduğunu söyleyerek kendilerini suçsuz çıkarabileceklerini tasavvur edelim. Problem, mahkûmların önce diğerinin jurnal etmesini tercih etmesidir. Zira her biri jurnal edene karşı C’nin mukabele-i bil misil yapacağını bilmektedir. Bu yüzden mahkûmların her biri kendi açısından en iyi sonucun diğeri jurnal ederken kendisinin sessiz kalmasıdır. Ancak en kötü sonuç hiçbirinin jurnal etmeyip ikisinin de işlemedikleri suçtan mahkûm olmalarıdır. Jurnal etmek/sessiz kalmak ve sessiz kalmak/jurnal etmek olmak üzere sadece iki denge durumu vardır Bu versiyon mahkumun dilemması yerine mahkumların şahin/güvercin oyunu olarak adlandırılır[6].
Maynard Smith’in şahin-güvercin örneği, hayvanların neden ölümüne dövüşmediklerine bir ışık tutma girişimiydi. Smith, oyunu, şahinle güvercin arasında bir yarışma olarak kurguladı. Mahkûmun ikilemi bağlamında kabaca “dönek”liğe denk gelen şahin, bir güvercinle karşı karşıya geldiğinde güvercin kaçar ve şahin o nesneyi alır.  İki şahin karşılaştığında savaşır; bir tanesi nesneyi elde eder fakat her ikisi de kötü şekilde yaralanır. “İşbirliği”yle eşdeğer tutulan güvercin, bir başka güvercinle karşılaştığında ritüellere göre bir duruş takınır, vakit kazanır ama birbirine zarar vermez ta ki biri gidene diğeri o şeyi alana kadar ama şahine karşı hayatta kalma şansı bulamayacaktır. Eğer herkes güvercin ise şahin olmak, eğer herkes şahinse bir güvercin olmak en iyisidir[7]. Fakat oyun tekrar tekrar oynandığında güvercinin görece uysal nitelikleri daha yararlı hale gelir. Özellikle de misillemeci stratejisinin –bir şahinle karşılaştığında kendisi de şahin kesilen bir güvercin- başarılı bir strateji olduğu görülür. 
Şayet ikinci oyuncu güvercin olmayı seçerse birinci oyuncunun en iyi tepkisel cevabı şahin olmaktır. (güvercin olarak oynayıp da alacağı 2 yerine 4 elde edecektir). Eğer 2.oyuncu şahin olmayı seçerse 1.oyuncunun en iyi cevabı güvercin olmaktır. (böylece şahin olarak oynayarak -1 alacağı yerde 0 elde eder). Zira ödül simetriktir. İki denge noktası vardır. Güvercin/şahin ve şahin/güvercin.  Burada bir çatışma olduğu açıktır. Zira her dengeden biri birinci oyuncunun lehine iken diğeri ikinci oyuncunun lehinedir. Ayrıca koordinasyon problemi de vardır çünkü oyuncuların en kötü sonuç olan şahin/şahin’den kaçınmakta ortak çıkarları bulunmaktadır. Her ne kadar bu olası sonuç denge noktası olmasa da (zira bu noktada bir oyuncu tek taraflı olarak stratejisini değiştirmeyi tercih edecektir) eğer iki oyuncu da tercih ettikleri sonuca aynı anda şahin olarak ulaşmayı amaçlarsa tam olarak bu en kötü sonuç ortaya çıkar.
Tablo 3: Şahin güvercin (tavuk) oyunu

     1.oyuncu
                              2.oyuncu

Güvercin
Şahin
  Güvercin
2,2
   0,4
  Şahin
4,0
   -1,-1

Mahkumun dilemmasında mahkumlar daima itiraf ederek daha iyi sonuç ve yalnızca birinin itiraf etmesiyle de en iyi sonucu elde ederler. Ama diğer oyun teorilerinde böyle değildir. Mahkumun teminatı/geyik avı oyununda her mahkum diğerinin kararına karşılık vermek ister ve her ikisi de sessiz kaldıkları takdirde en iyi sonuca ulaşırlar. Şahin/güvercin oyununda diğeri suçu işleyen üçüncü kişiyi jurnal ederken kendisinin sessiz kalmasını ister diğeri sessiz kaldığında ise jurnal etmeyi tercih eder. Böylece öteki mahkumun jurnal etmesiyle en iyi sonucu elde eder[8].
b= tek taraflı dönme                 Mahkumun dilemması: b>a>d>c
a= karşılıklı işbirliği           Teminat oyunu/Assurance game:                                 a>b>d>c
c=tek taraflı işbirliği          Şahin/güvercin oyunu/ Hawk-Dove game:                   b>a>c>d
d= karşılıklı döneklik
Tavuk/ ya da diğer adıyla şahin ve güvercin oyununda, diğer oyun teorilerinden farklı olarak oyuncular, tek taraflı işbirliğini, karşılıklı olarak işbirliği yapmamaya/dönekliğe tercih ederler. Hâlbuki diğer iki oyunda karşılıklı döneklik, tek taraflı işbirliğinden daha büyük bir yarar getirir.
                         DOĞA DURUMUNDAKİ İNSANIN DİLEMMASI
Oyun teorisi, benzer, karşıt ya da birbirine karışmış çıkarlara sahip insanlar arasındaki stratejik ilişkileri modellemek üzere kullanılır. Örneğin şahin/güvercin oyunu, rasyonel birey, kamusal değerlerin üretimiyle yüz yüze geldiği durumdaki problemi canlandırmak üzere dillendirilmektedir. Vatandaş olarak, milli savunma sisteminin korunmasından, bu sistemi destekleyecek vergileri ödeyip ödemediğimden bağımsız olarak hoşnutluk duyabilirim. Benim vergimi ödememem bu kurumun çözülmesiyle sonuçlanmaz ve benim vergimi ödemem, milyonlarca diğer başka insan da aynısını yapmadıkça bu kurumun çözülmemesi için yeterli olmayacaktır. Ama onlar üstüne düşeni yaptığı müddetçe benim yapmam gerekmez. Rasyonel bir birey olarak ilk tercihim vergimi ödememek ve karşılıksız milli savunma korunmasından faydalanmaktır. Ama herkes aynı rasyonel stratejiyi benimseyecek olduğunda hiç kimse vergi ödemeyecek, kamu hizmeti sağlayan kurumlar çökecektir. Bu da olası en kötü sonuçtur.
Son yirmi yıldır rasyonel seçim kuramcılarınca oyun teorisi araçlarının yardımıyla Hobbes’un çatışma açıklamalarını modellemek güncel hale gelmiş ve mahkumun dilemması probleminin primitif bir versiyonunun Hobbes’da da bulabileceğimiz şeklindeki argümanlar ortaya atılmıştır. Gerçi oyun kuramlarıyla Hobbes’a yaklaşım, Hobbes’un metinlerinin gösterdiğinin daha ötesine gitmeye eğilimli olduğu için eleştirilmiştir. Ancak oyun teorisi, Hobbes’un rasyonel seçim teorisine[9] bir iç bakış sunar ve onun daha az bilinen fikirlerinin fark edilmesine ve çatışma teorisinin daha sistematik bir biçimde yeniden kurulmasına yardım eder. Bu yüzden anakronik olduğu gerekçesiyle oyun teorisini reddetmek yerine onun uygulamasını daha dikkatli bir şekilde izlemek uygun olacaktır.
Leviathan’da Hobbes’un tasvir ettiği insanın doğal yaşam durumu da mahkûmun ikilemi durumunun bir örneği olarak ele alınıp analiz edilmektedir. Hobbes, Leviathan’ın 13.ve 14. bölümlerinde karşılıklı ilişki içindeki tarafların üzerinde ortak bir yetkenin olmadığı bir doğa durumu tasvir eder ve onu, politik toplumun özel bir türünün daha açıkçası mutlak ve bölünmemiş bir egemenin gerekliliğini kanıtlamak için bir araç olarak kullanır. Siyasi toplum öncesi koşullar, sürekli çatışmanın olduğu katlanılmaz bir durumdur. Doğa durumuna dönüş esasen Hobbes’un bizzat şahitlik ettiği iç savaş ile toplumun dağılması suretiyle olur. Buna karşın mutlak güç sahibi bir egemen en iyi güvencedir. Belki sınırsız güç kötü olabilir ama böyle bir güçten yoksunluk daha büyük bir kötüdür. İnsan için en kötü durum, doğa durumuna geri dönüştür[10]
Hobbes’a göre doğa durumunda insanlar;    
Fizik ve zihinsel güçleri bakımından kabaca eşittirler. Bu yüzden insanlar arasında karşılıklı kırılganlık vardır. Kimse bir başkasını ne güç ne zekâ bakımından boyun eğdiremez. Bu yetenek eşitliğinden aynı zamanda amaçlarımıza erişme umudunun eşitliği doğar[11].
Kendi çıkarını düşünür. Hobbes, tüm insanlar açısından psikolojik egoizmin olduğunu destekler. Bütün iradi insan eylemleri öz çıkar tarafından harekete geçirilmektedir.
İnsanlar yaratılışları itibariyle ölümden kaçma eğilimindedir. Hobbes doğa durumunda sürekli ölüm korkusundan bahseder.
Diğerlerinkiyle çatışan arzulara sahiptir. Doğal yaşama durumunda herkese yetecek yiyecek ya da kaynak yoktur. Çatışan arzular nedeniyle de insanlar, ancak ölümle sonuçlanacak güç ve daha fazla güce sahip olma eğilimindedir. Böylece birbiriyle yarışan arzuların olduğu yerde rekabete bağlı çatışma doğar.
İleri görüşlüdürler. En azından asgari derecede rasyonel insanlar, uzun vadeli esenliklerini hesaba katar. Şimdikiler kadar gelecekteki arzularının tatminini önemser ve yaşamlarını uzun sürdürmeyi ister.
Başkalarından gelecek saygıyı arar. Hukuk ve ahlak kurallarının bulunmadığı yerde insan, karşısındakine kaba ve değersiz davranır. En azından başkaları kadar sahip olduğunu düşündüğü değeri dikkate alınmayan kişi saldırmayı isteyecektir.
• Herkes bir başkasının kendisini boyunduruk altına alabileceğinin farkındadır. Ve her insanın fırsat verildiğinde bir başkasının kendisini boyunduruğu altına almaya çalışacağı beklentisi içinde olması makuldür. Ve de bu fırsatı vermemek için yeterince sebebi de vardır. Sonuç olarak doğa durumunda karşısındakine ilk saldırıyı kişinin kendi yapması yani ilk saldıran olması rasyoneldir. Zira siz de karşınızdakinin aynı şeyi yapacağı beklentisi içindesinizdir. Ve bu davranışın nihai sonucu herkesin herkese karşı savaşıdır[12].
Hobbes, Leviathan 13.bölümünde çatışmayı açıklarken; doğa durumundaki savaşın üç nedeni olduğundan bahseder: Rekabet, ihtiyat/güvensizlik ve şan-şeref. Birincisi insanı kazanç için, ikincisi güvenlik için ve üçüncüsü de şöhret için istilacı yapar[13]. Doğa durumunda rekabetin nasıl doğduğunu anlamak için Hobbes’un insan motivasyonu açıklamasına geri dönelim. Hobbes için mutluluğun nesnel bir tanımı yoktur. Hobbes’un mekanik dünya görüşünde her insan arzu ettiği şeye doğru hareket eder ve arzu etmediğinden kaçınır. Mutluluk, insanın bazen elde ettiği arzu nesnesini sürekli elde bulundurmasıdır ama bireyin tüm arzu ettiklerini elde ettiği bir an ve bu anlamda zihnin daimi asudeliği durumu asla yoktur. İnsan eylemleri geleceğe yönelik olup yalnızca mevcut arzuların tatminini değil gelecekteki arzularını da tatmin etmeye muktedirdir. Bu nedenle “insanın gelecekteki bazı iyileri elde etmek için sahip olduğu mevcut araçlar” diye tanımlamış olduğu güç, diğerinin gücüne göreli olarak tanımlanmıştır. Bir şeyi elde etmem ve tutma iktidarım/gücüm, aynı şeyi arzu edenlerin gücünün üstünde olduğunda kâfidir. Güç arzusunun daimi tatminsizliği insanların neden kaynaklar için rekabet ettiğini anlamamızın anahtarıdır. Rekabet, sadece doğal kaynakların kıtlığından doğmaz.
Hobbes’un ikinci çatışma nedeni, ihtiyatlılık ya da diğerlerine güven eksikliğidir. Doğa durumunda insanlar yaşamlarının iki temel kaideyle koşullandığını fark eder. İlki güç (ve onu arttırmak amacıyla ihtiyaç duyduğu kaynaklar) için doğal şekilde birbirleriyle rakip oldukları ve ikinci olarak da hiç kimsenin bu rekabette doğal bir üstünlüğünün bulunmadığı. Bu rekabette ötekini öldürme kabiliyeti konusunda aşağı-yukarı herkes eşittir. Bu durumun mantığı, saikleri ne olursa olsun insanları birbirine saldırmaya sevk eder. Eğer birisi saldırıya uğrayacağından korkuyorsa önce kendisinin saldırıda bulunması pek muhtemeldir ve bu savunmada kalmaktan daha güvenli bir seçenektir.
Doğal saldırganlık problemi bizi doğa durumundaki çatışmanın üçüncü sebebi olan zafer arzusuna götürür. Doğal saldırganlık, ihtiyatlılığın/güvensizliğin nasıl savaş beklentisine yol açtığını gösterir. Zafer arayışı kimi insanların irrsayonel bir tutkusu olmayıp her insanın doğal bir çabası, kendini korumaktır. Zafer arayışı buna (kendini korumak) katkıda bulunur. Şöhret, birinin gücüne diğer insanların yüksek bir değer biçtiği anlamına gelir. Değersizlik, güvenlik için tehlikelidir zira kendini savunmaya daha az muktedir olduğu düşünülen birisine karşı insanlar daha fazla saldırma eğilimi taşır. Kendini tehdit eden birine saldıran insan daha fazla ün elde eder.
Hobbes’un doğa durumundaki her birey için en iyi sonuç; karşısındaki saldırmazken, kendisinin ilk saldıran olmasıdır.  İkinci en iyi sonuç, karşılıklı saldırmama ve üçüncü en iyi sonuç da karşılıklı saldırıdır. En kötü sonuç ise, karşısındaki saldırırken kendisinin saldırıda bulunmamasıdır. Verilmiş olan bu seçenekler doğrultusunda rasyonel birey, doğa durumunda eğer birincil hedefi hayatını korumak ise işbirliğine gitmeyecektir zira bu seçim hayatını riske atacaktır. Bu durumda mahkumun dilemması matrisi, Hobbes’un doğa durumu betimlemesindeki çatışmayı izah eder gözükmektedir. Şayet Hobbes’un doğa durumundaki rasyonel bireyinin konumu, tek seferlik mahkumun dilemması oyunu ile modellenebiliyorsa, bireyler doğa durumunda kalmaya devam edecek ve hem bireysel hem kolektif olarak optimalin altında bir sonuca erişeceklerdir. 
            HOBBES’UN DOĞA DURUMUNDAKİ DİLEMMAYA ÇÖZÜMÜ
Doğa durumundaki çatışmanın üç nedeni; rekabet, saldırı beklentisi ve şöhret arayışı idi. İşte doğa durumunda daimi savaşa yol açan çatışma nedenlerinin kökünde yatan; ölüm korkusu ile yaşamak için gerekli olan şeyleri elde etme arzusudur. Böylece temel problemimiz; güvenliğin, rekabetin ve gündelik yaşamdaki değiş-tokuşun düzenlenmesi ihtiyacıdır. Ama karşılıklı itimadın bulunmadığı doğa durumunda yalnızca geçersiz sözleşmeler söz konusu olacaktır. Karşılıklı hak devredilmesi, insanların SÖZLEŞME dedikleri şeydir. Yine taraflardan biri kendi adına taahhüt ettiği şeyi teslim edebilir ve ona itimat ederek, diğer tarafın kendi taahhüdünü ileriki bir tarihte yerine getirmesini bekleyebilir; ve bu durumda sözleşme, onun açısından ANLAŞMA veya AHİT (Covenant) adını alır veya her iki taraf da ileride ifa etmek üzere şimdi sözleşme yapabilirler.
Herkesin herkese karşı savaş halinde olduğu doğa durumunda, tarafların hemen ifa etmedikleri fakat birbirlerine güvendikleri bir ahit yapılırsa, güçlerini kendilerinden almayan bu ahitler geçersizdir, çünkü hiç bir şey bir insanın vaadinden daha kolay bozulmaz. İlk önce ifa eden taraf, diğer tarafın da bilahare ifa edeceğinden emin olamaz; sözle yapılmış vaatler, zorlayıcı bir gücün korkusu olmadıkça, insanların hırsına, tamahına, öfkesine ve diğer duygularına gem vuramayacak kadar zayıftır; böyle bir zorlayıcı güç ise herkesin eşit olduğu ve kendi korkularının haklılığına kendisinin karar verdiği basit bir doğa durumunda varolamaz. Dolayısıyla, ilk önce ifa eden, kendini düşmanının ellerine bırakmakla kalır, bu ise asla terk edemeyeceği, hayatını ve geçimini koruma hakkına aykırıdır.
Özetle doğa durumunda sözleşmeden doğan yükümü ilk yerine getiren olmak yanlış olup, kendi payımıza düşeni yerine getirmeksizin sözleşmenin karşı tarafından almayı tercih ederiz zira aksi tutum, kendi yaşamını koruma hakkına aykırıdır. Bu mahkûmun dilemması oyununda baskın denge noktasıdır Olası en kötü sonuç ise ilk önce davranıp yükümünü yerine getiren taraf olurken, karşı tarafın bunu yapmaktan kaçınmasıdır.[14]
Doğa durumunda olmayan karşılıklı güveni kuracak dilemma çözümü nedir? Doğa durumundan çıkmanın yegâne yolu, her bireyin eğilimlerini değiştirmek suretiyle oyunu değiştirmektir. Hobbes’un zamanındaki birçok siyaset felsefecileri için bu dış müdahale Tanrı iken Hobbes,  herkesin verdiği sözle bağlı kalmasını sağlayarak medeni toplumu ve verimli bir ekonomiyi yaratacak güçlü bir egemeni yeni çözüm olarak görmüştür. Hobbes’a göre barışçı ve müreffeh bir hayatı kurmak için devletin yaratılması gerekir[15].
Rasyonel bireylerin doğa durumundan çıkması için dış otoriteye[16] ihtiyaç olup bu otorite tek seferlik mahkumun dilemması oyununu, dönekliğin baskın strateji olmadığı başka bir oyuna dönüştürür: Teminat oyunu!. Teminat problemi, doğa durumunda çözülmesi gereken kolektif eylem problemidir çünkü tüm bireyler, anlaşmaları yürürlüğe koyma gücüne sahip bir dış otoriteye kendilerini yönetmesi için haklarını devrederlerse toplumu kuracak geçerli ve bağlayıcı bir toplum sözleşmesi yapılabilir. Örneğin yapılmış ahitlerin yerine getirilmesi gibi bir doğa yasası in foro interno bağlar yani ona uyulması gerektiği isteğini verirler ama bu isteği eyleme çevirmeye zorlayamazlar. Diğer doğa yasaları gibi söz konusu doğa yasası da ancak bireyin dışında bir güç tarafından yürürlük kazandırıldığında in foro externo bağlayıcılık kazanır[17]. Hobbes’a göre egemenin kılıcı olmadan yapılan ahitler yalnızca laftan ibarettir ve tek başına sözler kişinin hayatını güvenceye almaz. Üçüncü doğa yasası gereği, doğa durumundaki bireyler bir kez haklarını egemene transfer ettikten sonra sözleşmeye uymak zorunda olduklarını kabul etmelidirler. Egemen belirlendikten sonra bireylerin sözleşmeye bağlı kalacakları konusunda anlaşmaları, toplumun oluşumunun nihai adımıdır. Rasyonel birey ancak ve ancak diğerlerinin de bu iki adımı atacaklarından emin olabiliyorsa işbirliğine gidecektir. Egemen toplumun kurulması için bireylerin birbirine güvenmesini temin etmek zorundadır. Egemen eğer kendileri her şey üzerindeki haklarını devreder ve sözleşmeye bağlı kalacaklarına razı olurlarsa öteki herkesin de böyle yapacaklarına dair bireylere teminat vermelidir. Doğa durumunda rasyonel bireylerin sözleşmelerine bağlı kalma yükümlülüğü yoktur ve bunun nedeni de teminat problemidir.  Egemen Hobbes’un doğa durumunda rasyonel bireylerin oynadığı oyunu değiştiremez zira henüz doğa durumunda iken elinde yasama ve yürütme gücü yoktur. Egemen ancak sosyal sözleşme imzalanıp toplum kurulduktan sonra oyunu değiştirmektedir.  Uyma problemi, doğa durumunda değil, bir kez egemen kurumsallaşarak teminat problemini çözümledikten ve bireyler toplum sözleşmesini imzalayıp birbirleriyle toplumsal çerçevede tekrar eden ilişkilere girdikten sonra doğar. Sosyal sözleşmenin özü, yapılmış herhangi bir sözleşmeyi egemenin yürürlüğe koyma gücüne sahip olduğuna duydukları güvendir. Buna yönelik olarak da vatandaşların işbirliğinden sapmasını önleyerek barışçıl bir işbirliğini temin etmelidir. Bu amaçla egemen, işbirliğinden tek taraflı dönen kişi bir diğer deyişle aptal tarafından elde edilecek kazancı yeterince şiddetli sert yaptırımlarla dengeleyecektir[18]. Hobbes’a göre; Verilen zarar, yasa ihlalinin faydasından az ise, ceza değildir. Çünkü cezanın özelliği, amacının, insanları yasaya uymaya yöneltmesidir; verilen zarar yapılan ihlalin faydasından az olduğunda, bu amacı sağlamaz ve tersine bir etki yaratır. Devletin kurulmasından önce herkesin, her şeye kendi varlığını korumak için gerekli bulduklarını yapmaya hakkı vardı yani, kendi varlığını korumak amacıyla, herhangi birini boyun eğdirmeye, yaralamaya veya öldürmeye. İşte bu, her devlette kullanılan cezalandırma hakkının temelidir. Çünkü uyruklar egemene bu hakkı vermemişler; sadece kendi haklarını bırakırken, bütün uyrukların korunması amacıyla egemenin uygun göreceği şekilde kendi hakkını kullanması için onu güçlendirmişlerdir; böylece bu hak verilmemiş, fakat ona ve sadece ona bırakılmıştır.
       LEVİATHAN’DA EGEMENİN TAŞIDIĞI ÖZELLİKLER
Esasında Antik Yunandan kalma bir kuram olan ama Hobbes’un kullandığı şekliyle sözleşme,  egemeni dışarıda bırakarak, yalnızca yurttaşlık statüsünü kazanacak bireyler arasında yapılacaktır. Egemen, sözleşmeye taraf olmadığından dolayı da kendisi hiçbir yükümlülük altına girmiş değildir. Çünkü sözleşmeye tarafların uymasını sağlayacak, bir bakıma sözleşmenin teminatını oluşturacak ve fakat bunun için de ona taraf olmayan çok üstün bu egemenin erki, mutlaktır. Bu iktidar, karşı konulamaz gücü sayesinde, uyruklara sözleşmeyi bozmaları (yasaları çiğnemeleri) sonucunda başlarına gelecek kötülüklerin, elde etmeyi tasarladıkları iyiliklerden çok daha fazla olacağını gösterecektir.
Siyasi rejimin türü ne olursa olsun erk tektir ve tek bir iradeye sahiptir. Ülke sınırları içinde egemenin karşısında kendisini sınırlayacak başka herhangi bir güç yoktur. Hobbes, barışı sağlamada en kesin yolun, tüm erklerin tek kişinin elinde toplanması olduğu sonucuna ulaşır. Terazinin her iki kefesine de aynı ölçüde ağırlık koyarak elde edilen denge, her an bozulmaya hazır bir dengedir. İki kefeden birine en ufak bir ağırlık birimi eklemek bu dengeyi yok etmeye yeter. Oysa kefenin birinde bütün ağırlıkların olmasından ve diğerinin de boş bulunmasından oluşan dengesizlik, çok daha sağlam bir dengedir ve çok daha kolayca korunup sürdürülür.
Egemenin erki, sınırsızdır. Kaldı ki insanın yarattığı iktidara bir sınır koyması, kendisiyle çelişkiye düşmesidir. Eğer insan, yaratacağı her Leviathan’ı sınırlamaya yönelirse bu durum böylece sürer gider ve doğa durumunun ifade ettiği savaş ortamından kurtulmak olanaksızlaşır[19].
Hobbes, toplumda bir kez barışçıl işbirliği temin edildikten sonra egemenin yalnızca sınırsız güce değil bölünmemiş iktidara da sahip olması gerektiğini söyler. Egemenin erki, süreklidir ve bölünmez. Egemen gücü bir bütün olarak bir kişi ya da bir meclis kullanacaktır.  Ancak Hobbes kişisel olarak monarşiden yana olduğunu ve karma yönetim karşıtlığını da açıkça belli eder. Monarşi en iyi hükümet şeklidir zira kamusal ve özel çıkarları diğer herhangi bir hükümet formundan daha iyi bütünleştirir ve daha demokratik bir hükümet biçiminin, toplumun çözülmesine yol açması pek muhtemeldir. Hobbes, güçler ayrılığı ilkesini de belirtip bunu kesin bir dille yadsımaktadır. Mutlak egemen yasama, yürütme ve yargı gücü ile donanımlı olmalıdır ve yaşamlarını ellerinden almak dâhil vatandaşlarını cezalandırma hakkına sahiptir[20].
Egemen, içeride yasalarla, dışarıda ise devletlerarasında bir doğa durumu sürdüğünden dolayı savaşlarla erkini en üst düzeyde tutmaya çalışır. Egemen güç, toplumda yasayı yapan, kaldıran ve değiştiren tek güçtür. Yasa yapma yetkisi ile donanımlı egemen, egemenliğinin gereği olarak kendisinden üstün bir gücü kabul edemeyeceğinden yaptığı yasalara bağlı değildir. Üstelik egemen, yasalardan başka verdiği sözleri de tutmak zorunda değildir, onun açısından hiçbir yükümlülük içermezler. Doğal yasayı yorumlayan, pozitifleştiren, etkili kılan egemenin bizatihi kendisidir. Bu bakımdan pozitif yasaları belirleyebilecek, onları sınırlayabilecek ve üstelik onlarla çatışabilecek doğal yasaları düşünmek Hobbes söz konusu ise olanaksızıdır.
Yasa, aşkın bir adalet düşüncesinin yansıması olmadığından belirleyici olan yasanın amacı değil kaynağı yani onu yapan egemendir. “Yasalar, yolcuları durdurmak değil ama doğru yolda tutmak için yerleştirilmiş çitler gibidir.” Yasanın halkın iyiliği için olması, tüm iradi eylemleri engellemesi değil insanların istek ve tutkuları nedeniyle kendilerine kötülük yapmamaları için onların davranışlarını belli sınırlar içinde tutup yönlendirmesi anlamına gelir[21].
Egemenin bir diğer hakkı, mülkiyeti tanımlamaktır. Egemen, neyin kime ait olduğunu, neyin benim neyin senin olarak kabul edileceğini pozitif yasalar ile belirler. Egemen, doğa durumunda gerçekte bulunmayan özel mülkiyeti meşru kılar ve onu korur. Fakat özel mülkiyet koşulludur yani devletin bir armağanı olarak dağıtıldığından kamunun iyiliği gerektirdiği durumlarda yine devlet özel mülkiyete karışabilir[22].
Hobbes’un hükümet eden egemene yüklediği işler listesi uzundur: Mülkiyet hakkının tesisi, sözleşme ihlallerini cezalandıracak mahkemeler, zayıf ve kapasitesi olmayanlara yardım edecek yoksul yasaları, dış ticareti ülke yararına düzenleyecek yasalar, tüketim harcamalarının vergilendirilmesi ve en önemlisi de üniversite müfredatının ve dini aktivitelerin sıkı şekilde gözetimi[23]. Barış için ne gerekiyorsa yapma hakkı bulunan egemen, bu nedenle kanıları denetlemek, düşünceler üzerinde bir çeşit sansür uygulamak hakkına da sahiptir. Hatta bu bağlamda bütün kitaplardaki düşünceleri, yayımlanmalarından önce kimin inceleyeceğine karar vermek de egemenin haklarından biridir. Çalışamayacak durumda olanları, yaşamlarını sürdürebilmeleri için başkalarının sadakasını bekler durumdan kurtarmak, onlara yardım etmek de devletin güvenliği sağlama görevi içine girer. Egemen güç, çalışabilecek durumda olanlara iş sağlayacak ve işsizlikle, tembellikle mücadele ederek bu görevini yapacaktır.
Egemen gücün güvenlik ile ilgili görevini yerine getirememesi halinde ve ancak bu koşulda, toplumun egemen güce itaat borcu sona erer. Çünkü doğa durumunda da mevcut olup egemene lehine vazgeçilmeyen yegane doğal hak olan kendini koruma hakkı, egemenini bunu yapamadığı takdirde her zaman vardır. Kişinin egemen güce boyun eğmesinin nedeni korunmadır ve koruma görevini yerine getirmeyen bir güce itaat etme borcu da sona erecektir[24].
                                           TEMİNAT OYUNU
Hobbes’un çatışma kuramı bu matrikse uyar mı?  İki kişiden oluşan doğa durumu örneği düşünelim. Doğa durumundaki bu iki kişi, barışçı C ve saldırgan D stratejileri arasında bir seçim yapacaktır. D’nin baskın strateji olması için ise; DC>CC yani tek taraflı saldırganlık, karşılıklı barışa tercih edilir ve DD>CD yani karşılıklı saldırı, tek taraflı barışa tercih edilir. Doğa durumunda Hobbes’un insanının nihai tercih düzeneği şöyle olmalıdır.
Tek taraflı saldırı>karşılıklı barış>karşılıklı saldırı>tek taraflı barış.(Partel Primae)
Her bir oyuncunun ilk tercihi, tek taraflı saldırı lehine olacak bunu karşılıklı saldırmama/barış, karşılıklı saldırı ve nihayetinde tek taraflı saldırmama/barış şeklinde gidecektir. Mahkûmun dilemmasında olduğu gibi akıl, sözleşmenin taraflarına, sözleşmeyle bağlı kalmamayı dikte eder. Hobbes’un egemeni, rasyonel bireyin tercih düzeneğini değiştirmek ve barışın temini için gereklidir.
Mahkumun dilemması, Hobbes’un doğa durumundaki çatışmayı temsil eden orijinal ve en bilindik oyun teorisi olmakla birlikte kimi Hobbes uzmanları onun iyi bir temsil olmadığı görüşünü dile getirmektedir. Bu yoruma göre insan doğası mahkûmun dilemmasının sunduğu kadar karanlık değildir ve oyuncuların hangi eylemi seçeceği, diğerinin hakkında ne bildiğine bağlıdır. Bu yüzden teminat oyunu diye adlandırılan ve Hobbes’un doğa durumundaki çatışmanın doğasını tasvir eden bir başka oyun teorisi aracına odaklanılmıştır. Hobbes’un mahkûmun dilemması yorumuna göre Hobbes’un bireyi, diğerlerinin kendisine barışçı davranacağını bilse dahi saldırmayı seçeceğini varsayar. Bazı yorumcuların da işaret ettiği gibi bu iddianın Hobbes’un ifadelerinde yer bulup bulmadığı açık değildir. Aksine Hobbes’un bireylerin yalnızca diğerlerinin barışçıl davranacaklarından emin olmadıklarında saldırmak zorunda olduğunu düşündüğü yorumu yapılmaktadır. Doğa durumunda rasyonel bir adam karşılıklı barışı (işbirliği) tercih eder. Bu, mahkumun dilemması oyunundan daha komplike olan teminat dilemması oyunudur. Oyuncular için baskın bir strateji bulunmayıp, optimal strateji, ötekinin seçtiği stratejiye bağlıdır. İki kişilik oyunda eğer bir numaralı oyuncu, diğer oyuncunun C’yi/işbirliği yapacağını bekliyorsa o da C’yi yapmayı tercih eder. Eğer D’yi/döneklik yapacağı beklentisindeyse yine aynısını yapacaktır.  Oyunda iki tane Nash dengesi vardır. CC ve DD. Birinci bireyin bakış açısından; şayet ikinci birey saldırırsa birinci için de saldırmak rasyoneldir. Eğer bir numara, iki numaranın saldırmayacağını sezerse saldırmamak rasyonel bir tutum ilk şiddet kullanan olmak ise böyle değildir.
Tavşan avı dengesinden geyik avı dengesine nasıl geçilir? Hobbes’un rasyonel seçim teorisi, öncelikle rasyonel bir oyuncunun geyik avında ne yapacağının, diğerinin ne yapacağı hakkındaki düşüncesine bağlı olduğuna işaret etmektedir. Diğer yandan rasyonel seçim teorisinin bakış açısından tavşan avcısının geyik avcısı olmaya karar vermesi için her birinin, diğerinin ne yapacağı hakkındaki buna yönelik inançlarını değiştirmeleri de mümkündür. Bu durumu, Hobbes’un, 15. pasajda, aptal diye isimlendirdiği ve özellikle barış anlaşmasını ihlal etmeye istekli kişi üzerinden örnekleyebiliriz. Aptal da tıpkı sağduyulu bireyler gibi rasyoneldir ve kendi çıkarını maksimize edecek şekilde davranır ancak;
i.                      kısa görüşlüdür, kısa vadeli çıkarlarını fazlaca ön plana alır.
ii.                    davranışının negatif sonuçlarını tümüyle göz önüne almaz.
iii.      davranışının görünmeyeceğini, fark edilmeyeceğini düşünür; hem işbirliğinin meyvelerinden yararlanacağına hem de başkalarını sömürmekten kazanç sağlayabileceğine inanır[25].
Ama Hobbes, aptala seslenirken doğa durumunda dahi akitlere bağlılığın rasyonel olduğunu söyleyerek açıkça dönekliğin her zaman baskın strateji olduğu yolundaki koşulu yadsıdığından; bu ifadelere dayanarak artık bireyler arasında bir mahkumun dilemması oyununu modellenemeyeceği ileri sürülmektedir.  Doğa durumunda taraflardan birinin sözleşmeyle üstüne düşeni yapması halinde diğer taraf için de bunu yapmak rasyoneldir ve her ne kadar bazı durumlarda sözleşmeden dönmek kısa vadeli avantaj sunsa da kimse bunun kural olmasını beklemez[26].
Tekrarlayan oyunlarda birey, bir sonraki oyun için rakibinin hareketini etkileme şansına sahiptir. Varsayalım bir oyunda işbirliği hareketiyle oynamayı düşündünüz. Bu düşündüğümüz işbirliği eylemi, bir sonraki oyunda muhtemelen rakibinizi de işbirliği yapmaya sevk edecektir. Ya da bir sonraki oyunda işbirliği yapmadığınız için rakibiniz de sizi işbirliğine gitmeyerek cezalandırır. Böylece ilk harekette bulunanın sözleşmeye bağlı kalmak için iki iyi nedeni vardır. Doğa durumunda birinci olarak hareket eden taraf, kendisi sözleşmeye bağlı kaldığında ikinci olarak eylemde bulunanın da böyle davranacağını umabilir. Dahası ilk davranan (oyunu ilk oynayan) sözleşmeyi bozduğunda uzun vadede aynı sonuçla karşılaşacak yani sözleşmenin diğer tarafı da sözleşmeyi bozacaktır. Ama bireyin bu şekildeki eylemi, kötü nam salacağı için ihtiyatsızlıktır. Hobbes, sözleşmeyi bozanın bu davranışıyla ittifak birliğinin[27] dışına atılmak gibi kötü bir sonuçla karşılaşacağını söylemektedir. Böylece sözleşmeye bağlılık, doğa durumunda sağ kalabilmesi için yegâne araç olan konfederasyonun üyesi olmaya uygun biri olduğu yolundaki namını inşa edecek ve şayet biri döneklik ederse diğerleri asla onunla işbirliği yapmayacaktır.  Şayet sizinle yaptığım sözleşmeden dönersem bana yardım eden diğerleri, benden yardım beklemeyecekler artık beni aralarına kabul etmeyeceklerdir[28]. Hâlbuki başta güvenliğim gelmek üzere bu konfederasyonun üyeliğine bağlıyımdır. Eğer ittifak birliğinin dışına atılmam olasılığı önemli ölçüde varsa bu farkındalık, ihlalimin bilinme olasılığının küçük olduğu durumlarda dahi işbirliği yönünde bir eylem saiki yaratır. Bu olguyu dikkate alan rasyonel birey, diğerlerinin de aynı şekilde davranacağını umut ederek karşılıklı işbirliğini tercih eder. Belirli bireyler arasında güven ilişkisi tesis edilebildiği doğa durumu şartlarında, diğer tarafın eyleminin ardından sözleşmeyi tek taraflı bozarak kısa vadeli yararının peşinden giden aptalın bu davranışı hayatta kalma şansını azaltacaktır.   Sözleşmeye uymak kadar uymamanın da akla aykırı olmadığına inanan aptala[29] karşı Hobbes, bunun aptalın çıkarlarına uymadığını zira verdiği sözden döneklik etmekle kötü nam salan rasyonel insanın toplumdan dışlanacağını ve d e doğa durumundan daha da savunmasız hale geleceğini söylemektedir.
Sonuç olarak hileli davranış doğa durumundaki sağduyulu bireylerin dominant stratejisi değildir[30]. Mahkumun dilemmasının tersine teminat oyunu, pareto optimal/en uygun sonucun gerçekleşmesine izin verir. CC sonucu Pareto üstünlüğü ilkesi olarak hem bireysel hem kollektif bakımdan rasyonel çözümdür. 
Ancak Hobbes’a göre savunma amaçlı oluşturulacak koalisyonlarda yardım etme sözü de doğa durumundaki güvenlik sorununu gidermez. Karşılıklı güveni gerektiren ahidler bağlayıcı geçerli bu güvensizliği yegane çözüm yolu, sınırsız ve bölünmemiş bir egemenin yönetimidir. değildir zira ilk olarak icrada bulunması gereken taraf, ikincinin de üstüne düşeni yapacağından emin olamaz, itimat problemi yaşar. Müttefikinizin yaşamını ya da arazisini korumak için kendi yaşamınızı tehlikeye atmak rasyonel değildir zira bu kez siz yahut araziniz saldırıya uğradığında o kaçabilir. Ayrıca doğa durumunda bireyler, aile veya küçük gruplar içerisinde toplanıyorsa her bireyin diğer bireylere karşı yaptığı yıkıcı savaşın yerini her bir grubun diğer gruplara karşı yaptığı savaş alır. Hobbes’a göre tüm gruplar için göre tüm gruplar için geçerli bu güvensizliği yegâne çözüm yolu, sınırsız ve bölünmemiş bir egemenin yönetimidir[31].
İnsanların ortak bir erkin bulunmadığı bir ortamda barış içinde yaşamaları yani “devletsiz toplum” yaşamı sürmeleri kesinlikle olanaksızdır; ütopyadan başka bir şey değildir. “Herkesi itaat etmeye zorlayan ortak bir erkin yokluğunda adalete ve diğer doğal yasalara hep birlikte uyan büyük bir insan topluluğu düşü kurulabilirse bütün insanlığın da aynı şekilde davranacağı düşlenebilir; bu durumda hiçbir sivil yönetim hiçbir devlet var olmayacaktır ve var olmalarına da gerek yoktur; böylece uyrukluk olmaksızın barış hüküm sürecektir” [32] İşte böyle bir durumun olanaksızlığı nedeniyle insanlar haklarını karşılıklı olarak bir üçüncü kişiye devrettikleri bir sözleşme yaparak kendilerini ortak bir erkin boyunduruğu altına sokmaları gerektiğini kavrarlar. O halde kendiliğinden evrimsel bir kolektif işbirliği düşüncesine ve teminat oyununa Hobbes’un kuramında yer bulunamaz.
                           ŞAHİN-GÜVERCİN OYUNU
Şimdiye dek görüldüğü üzere, Hobbes hakkındaki oyun kuramsal tartışmalar başlıca; “doğal yaşama durumundan çıkış ve sosyal sözleşme aracılığıyla egemen gücün inşası” ile “sözleşmeye uyulması” problemi üzerine odaklanmıştır. Hobbes’un argümanının amacı politik olmayan bir duruma yeniden geçmenin olası en kara resmini çizerek, mevcut toplumların vatandaşlarını mutlak itaatin gerekli olduğuna ikna etmektir. Bu argüman ancak ve ancak bu korkunç duruma şayet bir kez tümüyle ulaşıldıysa bir daha asla çıkılamayacağı varsayımıyla güçlendirilebilir. Savaş durumuyla birlikte devam eden tehlikeler, rasyonel bireyler için doğa durumundan ayrılmak üzere yeterli bir nedendir. Bu verilerle sözleşmeye bağlılığın rasyonalitesine dair oyun kuramsal kabul, Hobbes’un doğa durumunun neye benzediği ve orada kalmanın rasyonel olup olmadığı soruları için uygun olmaktan uzaktır. Bu yüzden de Hobbes’un doğa durumunun oyun kuramsal analizinin, doğa durumundan çıkış probleminin tartışmasını veya sosyal sözleşmenin kendisini kapsamak zorunda olmadığı öne sürülmektedir.  O halde oyun teorisinin yardımıyla analiz edilebilecek en önemli problem olarak geriye, devlet gibi merkezi yürürlük gücünün olmadığı doğa durumunda mülkiyetle ilgili kurumların nasıl doğduğunu tasavvur etmek üzere şiddet meselesi yani şiddetin kullanımının meşruluğu kalmaktadır[33]. Kompleks bir çatışmanın bulunmadığı mahkumun dilemması, kaynakların dağılım ve dağıtımı meselesini açıklamaya elverişli değildir. Bunun aksine koordinasyon oyunları dağıtım çatışmalarıyla ilgilidir
Ekonomistler devlet gibi merkezi yürürlük gücünün olmadığı doğa durumunda mülkiyetle ilgili kurumların nasıl doğduğunu tasavvur etmek üzere koordinasyon oyunlarına başvururlar. Doğa durumundaki sınırlı kaynaklar üzerindeki çatışma, aynı şeyi arzu eden iki kişi arasındaki şahin/güvercin oyunu olarak düşünülebilir. Kaynak üzerinde ısrar etme stratejisi şahin, diğerinin iddiasına boyun eğme stratejisi de güvercindir. Hobbes doğa durumunda iki tip insan betimlemiştir: baskın ve ılımlı karakterliler. Doğa durumunun üyeleri arasında, rasyonel plan yapma kapasitesi ve nihai olarak tepki vermeden evvel bireyin maruz kalmaya razı olduğu beklenen atak sayısı derecesi değişkendir. Eğer bireyler, diğerleri üzerinde iktidar kurmak arzusu bakımından farklılık gösteriyorsa bazıları bizatihi gücün kendisi için saldırgan olacak diğerleri ise olmayacaktır. Hobbes’un doğa durumunda betimlediği iki tip karakterden biri olan baskın karakterli şahinler, güvenlikle ilgilidirler ama ün, saygı, onur ve zafer ile daha da ilgili olduklarından diğerlerini egemenliği altına almaktan memnun şekilde zaferi, güvenliğe tercih ederler. Bir şahin olarak ün salmak isteyen ancak ünlerinin içi boş insanlar elbette şahin gibi davranmaya kalksalar da bu tür eylemleriyle ünlerini pekiştiremezler ve maskeleri gerçek şahinler tarafından kısa sürede düşürülür. Ilımlı karakterliler için ise güvenlik ve barış, tek taraflı hâkimiyete tercih sebebidir[34].
Baskın karakterli, karşısındaki oyuncu nasıl hareket ederse etsin kendi tercihlerini hücum ederek maksimize edecektir. Savunmacı düşüncelerle hareket eden ılımlı için en iyi strateji, bir diğer ılımlı ile mi yoksa bir baskın karakterliyle mi karşı karşıya olduğuna bağlıdır. Şayet karşısındakinin tercih düzeneğini bilmiyorsa ılımlı zor bir durumda kalacaktır. Birinci en tercih ettiği sonuç, karşısındaki saldırmadığı takdirde saldırmamaktır. İki ılımlı karşılaştığında kavgadan kaçınacaklar ve karşılıklı vazgeçme sonucu elde edilecektir.  Saldırgan olmayana saldırmak onun için ikinci tercih edilen sonucu ortaya çıkarır. Ancak sonuç, herhangi bir denge durumu değildir yani bu şu demektir ki her iki birey de rakibinin kararını öğrendiğinde stratejisini değiştirebilecektir. Diğer yandan kendisi saldırmaz karşısındaki saldırırsa yani bir şahin ile karşılaşması hali onun için olası en kötü sonuçtur.  Baskın karakterli şahin ile karşılaşması halinde ılımlı mücadeleye girmemek için nesneden vazgeçecektir. Ilımlı bireyler arzu ettikleri nesne hayatta kalabilmeleri için zorunlu olduğu takdirde ve başka alternatif yoksa sadece kendilerini korumak için şiddet içeren bir rekabete girişeceklerdir zira bu olasılıkta karşılıklı vazgeçme her iki bireyin de ölümüyle sonuçlanacaktır.
Baskın karakterli açısından ise arzu nesnesini elde etmek için çabalamak, daima baskın stratejidir. Bu yüzden kararını verirken karşısındaki hakkında herhangi bir bilgiye ihtiyacı yoktur. Ilımlıların hareket yönü ise, kavgadan kaçınmak için arzu ettiği nesneye sahip olmaktan vazgeçmek olacaktır.
Her oyuncu diğeri boyun eğip teslim olurken kendisinin mücadelede ısrar etmesini tercih eder ama şahin/şahine (bir şahinle bir şahinin karşılaşması) en kötü sonuç nazarıyla bakarlar zira savaştan umulan fayda yani kaynağı elde etme yahut muhafaza etme şansı,  savaşın ödenen bedeliyle bir diğer deyişle yaralanma yahut ölüm neticesi ile dengelenecektir. Kaynak için karşı karşıya gelen her iki tarafın da mezarın ötesine geçmekten kaçınma kapasitesi (retaliation) diğer tarafın önceden davranıp saldırma güdüsünü indirger. Grup çok büyüdüğünde sahiden ölüme meydan okuyanlar strateji değiştirmeyi uygun göreceklerdir. Bu model, bir sosyo biyolojik teori olan evrimsel sabitlik stratejisiyle tutarlıdır[35].
Kanımca da Hobbes, herhangi alternatif bir barışçı eylem tarzını kabul eder gözükmemektedir. Hobbes’a göre insanlar arasındaki nesnelere sahip olmak için şiddete dayalı rekabet ne insan doğasının irrasyonelliğinin sonucudur ne de diğer bireyler üzerinde hâkimiyet kurma şeklinde tezahür eden doğal arzunun neticesidir. Diğerleri üzerinde şiddet içeren davranışlar icra etmek veya üstünlük kurmak, herhangi bir doğal eğilim ya da arzudan değil durumun özelliğinden kaynaklıdır. Arzuların çatışması ve arzu nesnesine sahip olma umudunun eşit olduğu doğa durumu koşullarında,  muhalifini yok etme veya boyunduruğu altına alma güdüsüyle nesneler için yapılan rekabetin şiddet içeren çatışmaya dönüşmesini önlemenin hiçbir yolu yoktur. Ellerindekiyle yetinmeyi düşünen bazı “ılımlı insanlar” olabilir fakat bunlar da kendi yaşamlarını koruyabilmek için diğerleri gibi davranmak zorundadırlar. Bunun anlamı da herkes tarafından savaşın savunma-önleme evrelerinin terk edilip saldırı evresinin benimsenmesidir[36]. Hobbes’un antropolojik ve psikolojik varsayımları ışığında nesne için mücadeleden vazgeçmek pratik olarak uygun değildir. Zira bu strateji doğrudan bireyin ölümüyle sonuçlanacaktır. Hobbes’un bireyinin en temel ve güçlü arzusu ölümden kaçınmak olduğundan bu strateji yalnızca akla aykırı değil ama pratik bakımdan da imkânsızdır. Hobbes kaybeden tarafın diğerine yani galip gelene teslim olmasından bahseder ama barışçıl şekilde teslimiyetten pek bahsetmez. Yani çarpışmadan kaçınan birey- Hobbes’un doğa durumunda- daha karşısındakine teslim olma fırsatı bulmadan öldürülme riskiyle yüz yüzedir. Doğa durumunda sağ kalabilmek, erken davranıp ilk şiddet kullanan olmaya bağlı bulunduğundan Hobbes’un herkesin herkese karşı savaşının tam bir oyun kuramsal temsili, hayati nesneler için rekabet edilen sıfır toplamlı bir oyun üzerine kurulmak zorundadır[37].
Mahkûmun dilemmasının kanıtlamayı amaçladığı şey, rekabet, korku ve zafer arzusu ile yüklü rasyonel insanın, saldırma seçeneğini, saldırmamaya tercih edeceğidir. Her iki oyuncu da diğeri ne yaparsa yapsın baskın eylem olarak saldırmayı tercih edeceklerdir. Pareto üstünlüğü ilkesinin verdiği sonuca göre ise her ikisi için de saldırmamak daha iyi bir sonuç olacaktır. Dolayısıyla bireysel bakımdan rasyonel hareket, kolektif bakımdan irrasyoneldir. Doğa durumundaki herkes, karşı karşıya geldiği herkese bu şekilde davrandığında aşikar sonuç herkesin herkese karşı savaşı olacaktır.
            HOBBES’UN SÖZLEŞME KURAMINA YÖNELİK ELEŞTİRİLER
Jean Hampton, bir mahkûmun dilemması durumunu temsilleyen toplum sözleşmesini hem yapmanın hem de onu sürdürmenin irrasyonel olduğu iddiasındadır. Hampton dikkatimizi, Hobbes’un doğa durumundaki bireyinin, mutlak bir egemen kurup kuramayacağı meselesine çevirir ve bunu yapamayacağını öne sürer. Buradaki dönüşüm rasyonel bireyin, buyurduğu cezalara itaat suretiyle egemene yetki veren itaatkâr vatandaşa dönüşmesidir. Hampton, bu dönüşümün olanaksızlığını savunur. Zira kendi yaşamını koruma arzusundaki bireyi, egemene korutma arzusuna dönüştürerek korunmayı tehlikeye atmasını istemektedir. Tüm insanların, onların sahip olduklarını kendine mal edebilen yahut öldürebilen mutlak güce sahip tek kişinin (ya da bir kurulun) tebası olduğu bir siyasi toplumda yaşamaktansa rasyonel birey, yaşamın ve mülkiyetin daha az riskli olduğu doğal durumda kalmayı tercih edecektir[38].
Doğa durumundaki bireyler grup dışından bir adama yahut kurula kendini yönetme hakkını teslim etmeye razı olabilir mi? Yukarıdaki bilgiler ışığında buna hayır cevabı verebiliriz. Çok gruplu doğa durumunda grupların, doğa durumundan çıkmak dahil üst bir amaca ulaşmak için etkin bir koordinasyonu sağlama olasılığı zayıftır. Doğa durumunun vahşi koşulları içerisinde hepimizin bir araya gelip; egemeni belirlemek, toplum sözleşmesi yapmak gibi herhangi bir şey gerçekleştirmesi pratik olarak olanaksızdır. Hatta toplantı için yer ve zamanı koordine etmek üzere bir araya gelebilmemiz dahi pratiklikten uzaktır. Hobbes’un egemeni seçmek mekanizması olarak oylama yapma tartışmaları kendi doğa durumu nitelendirmesine tezattır[39].
Eğer tanımlanabilirse toplum sözleşmesi, egemeni yaratacaktır ve egemen kendine varlık kazandıran sözleşmeyi yürürlüğe koymaya muktedir değildir. Henüz sözleşmeyle kendisine itaat edilmeyen egemen, doğa durumundan çıkaran sözleşmenin yaratılmasında herkesi zorlayabilme gücüne nasıl sahip olabilecektir? Doğa durumunda bireyleri bunu yapmaya zorlayacak bir dış güç yoktur. Gerçekten Hobbes, doğa durumunda sadece bireysel akitlerin değil egemen ve süjeleri arasında da sözleşenin yapılamayacağını/tamamına erdirilemeyeceğini “doğa durumunda akitler, sözden ibarettir” diyerek ortaya koyar. Doğa durumunda kişiler yahut egemen ve süjeleri arasındaki yapılan sözleşmeler tanımlanıp yerine getirilemiyorsa Hobbes’un yöneticiyi oluşturan toplum sözleşmesinin yerine getirileceğindeki ısrarı, argümanını kurtarmak için beyhude bir harekettir.
Bir diğer eleştiri noktası da Hobbes’un argümanlarında önemli rol oynayan taraflar arasındaki önce davranıp ilk saldıran olmanın rasyonel bir eylem olduğu inancının şiddetin tırmanmasını besleyeceği ve ılımlı insanları dahi kendini korumak için şiddet uygulamaya mecbur bırakacağıdır[40]
                                    SONUÇ YERİNE
Hobbes’un argümanlarını oyun teorisi araçlarıyla analiz etmek, Hobbes’un teorisinin yorumuna ve onun daha az bilinen görüşlerinin açığa çıkmasına katkıda bulunmaktadır. Oyun teorileri ile analiz, teorisindeki olası tutarsızlıkları da ortaya koyarak, -örneğin; doğa durumundaki rasyonel birey davranışının nasıl olup da akla aykırı bir duruma yol açabileceğini göstermek suretiyle- O’nun doğa durumu argümanlarının daha iyi anlaşılmasına neden olmuştur. Bununla birlikte Hobbes’un doğa durumu hakkındaki açıklamalarını, kendi kavramlarıyla değerlendirmede yetersiz kalan oyun teorilerinin, Hobbes’un teorisine ancak sınırlı bir şekilde uygulanması mümkündür. Hobbes’un oldukça kesin ve muhafazakâr ifadeleri, oyun teorilerinin daha ayrıntılı kullanımını engellemekte ve böyle bir girişim için yeterli bir zemin sağlayamamaktadır. Kaldı ki, oyun teorisi ile Hobbes’un doğa durumu hakkındaki ifadelerinin tam bir değerlendirmesini yapmak ve hem de aynı zamanda Hobbes’un mevcut metinlerine sadık kalmak son derece güçtür. Geliştirilebilecek olan yeni oyun teorileri ise kaçınılmaz şekilde Hobbes’un mevcut teorisinden daha da uzaklaşıp Hobbes taraftarı yahut Hobbes karşıtı olan ve sivil toplumun dışındaki yaşamın tehlikeleri hakkındaki teorilere kanıt sağlamaya yarayacaktır.
Hobbes, Leviathan’da, dünya uluslarının birbirlerine karşı daimi bir savaş durumunda olduğu iddiasına yer vermiştir. Bu uluslar tıpkı Hobbes’un doğa durumunda olduğu gibi kıt doğal kaynaklar ve uluslararası nam için rekabet etmektedir. Hobbes’un vurguladığı anlamda her biri diğerini öldürecek nükleer cephaneliklere -tek taraflı yahut konfederasyonların yardımıyla- sahip olmak bakımından da eşittirler. Zaferin belirsizliği, bu koşullarda diğerine saldıran herhangi bir ulus üzerinde güçlü bir kısıtlama getirir. Uluslararasındaki derin çıkar çatışmalarında nükleer bir çatışmada ilk vuran olmanın apaçık avantajı karşısında sağduyulu bireyler ve hükümetler, nükleer bir saldırıdan korkacaktır. Bu verili koşullarda uluslar ittifaklar yoluyla savunmaya yönelik koalisyonlara katılabilecek ve böylece en irrasyonel karşıt görüştekileri dahi ilk saldırının intihar olacağına ikna edecektir.
Yahut dünyayı yönetecek bir egemeni şekillendirecek stratejileri izleyecektir. Böyle bir dünya hükümeti, nükleer silahlar üzerinde tekele ihtiyaç duyacaktır. Ama dünyadaki herkes üzerinde sınırsız, bölünmemiş bir iktidar sahibi olması çok zordur. Ekonomi ve iç güvenlik meseleleri, ulusal hükümetlerin eline bırakılacaktır. Egemenliğin bölünmesi yahut sınırlandırılması, kaçınılmaz olarak iç savaşa yol açar[41].
(Burayı dilemmanın çözümüne ekle)
Egemenin hakkı her ne kadar her insan tarafından açık onay ile egemene verilmiş ise de işlevini yerine getirmesini sağlayamaz; bu sonucu yaratan uyruğun itaatidir. Bir devletin oluşum düzleminde meşru olarak görülmesi yeterli değildir ayrıca işleyiş düzleminde de meşru olarak kabul edilip ona sürekli itaat edilmesi gerekir. İster demokrasi ister aristokrasi ya da monarşi de halk gönenç içinde yaşıyorsa bunun nedeni o devletin kökensel meşruluğu değil fakat halkın itaatidir. Devlet biçimi hangisi olursa olsun, itaat ortadan kaldırılırsa hem halkın gönenci hem de devlet kısa süre içinde yıkılır gider. Bu bakımdan egemenin özellikle kamusal alandaki kanıları denetlemeye, bireysel iradeleri yok etmeye varan sınırsız erki, devletin varlığının zorunlu koşulu olarak belirmektedir. Bir bakıma Hobbes’un kuramı, insanlara devlet ile anarşiden başka bir seçenek bulunmadığını göstermeye yöneliktir.
Bireylerin egemen karşı mutlak bir siyasal yükümlülük altına girmelerinin bir başka nedeni, devletin sayesinde birbirlerini öldürmeden belli bir düzen ve istikrar çerçevesi içinde ekonomik güç mücadelesini barışçı yollardan sürdürmeleridir. Hobbes’a göre her insan haz peşinde koşar, daha rahat ve iyi yaşam koşullarına kavuşmak istediği için de diğerleriyle rekabete girişmekten kaçınmaz. Bu bakımdan devlet, insanın doğa durumunda var olan bu doğal özelliğinin ve mevcut ilişkiler sisteminin sürdürülmesini sağlayan bir araçtır. İnsan, insanın hep kurdudur ama devlet, kurtların birbirlerini yemelerini önleyen ölümlü tanrıdır[42].
Şayet birbirlerine karşı kırılgan ve güvensizlerse erdemli taraflar arasında dahi şiddet tehlikesinin doğabileceği uluslararası ve iç düzen bakımından önemli işaretlere/imlikasyonlara sahiptir. Buna bağlı olarak da hukukun yürürlüğü, kötü ve saldırgan insanları şiddete başvurmak konusunda cesaretlerini yaptırım tehdidiyle kırmak hem de kendilerini korumak için şiddete başvurmak zorunda olmadıkları bilgisini vererek herkes için yeterince güvenlik sağlamak gibi iki fonksiyona sahiptir.  

EK


                                         KAYNAKÇA
Ağaoğulları, Mehmet Ali; Akal, Cemal Bali; Levent Köker; Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı, İmge Kitabevi, Ankara, 1994.
Alexander, J.McKenzie;  “Group Dynamics in the State of Nature”, Erkenntnis, Nr:55, 2001, s.169-182.
Briggeman, Jason; “Governance as a strategy in state-of-nature games”, Public Choice, (2009) 141: 481–491.
Chagnon, Napoleon A.; “Doing Fieldwork among the Yanomamö”, www.anthroprof.org. Çevrimiçi, 10.10.2012.
Demirkan, Yusufcan; “Oyunlar Teorisi ve Tarihsel Gelişimi”, İstanbul Erkek Lisesi Dergisi, 2010, s.50-54.
Dodds, Graham G;  Shoemaker, David W; “Why We can’t All Just Get Along: Human Variety and Game Theory in Hobbe’s State of Nature”, The Southern Journal of Philosophy, 2002, Vol.LX,p.345-367.
Eggers, Daniel; “Hobbes and Game Theory Revisited: Zero-Games in the State of Nature”, The Southern Journal of Philosophy, Volume: 49, Issue: 3, September 2011, s. 193- 224.
Göze, Ayferi; Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, İstanbul, 2005, Beta Yayınevi.
Hampton, Jean; Hobbes and Social Contract Tradition, Cambridge University Press, 1986.
Hardin, Russel; “Hobbesian Political Order”, Political Theory, Vol:19, No:2, May 1991, s.156-180.
Hardin, Russel; “Law and Social Order”, Philosophical Issues,  Nr:11, 2011, s. 61-85.
Hobbes, Thomas ; Leviathan, 2.Baskı, Çeviren: Semih Lim,Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1995.
Kavka, Gregory S.;  “Hobbes’s War of All Against All”, Ethics, Vol.93, No.2, January 1983, s.291-310.
Kymlica, Will; Çağdaş Siyaset Felsefesine Giriş, Çev: Ebru kılıç, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2006.
Lebuffe, Michael; “Hobbe’s Reply to the Fool”, Philosophy Compass, 2/1 (2007), s.31-45.
Mcadams, Richard H.; “Beyond the Prisoner’s Dilemma: Coordination, Game Theory and Law”, South California Law Review, No.82, 2008-2009, s. 209-258.
Mclean, Iain; “The Social Contract in Leviathan and the Prisoer’s Dilemma Supergame”, Political Studies, Vol:XXIX, No:3, s. 339-351.
Mohler, Michael; “Why Hobbes’ State of Nature is Best Modeled by an Assurance Game”, Utilitas, 21 (2009): 297-326.
Moss, Laurence S.; “Hobbes and the Early Uses of Economic Method”, American Journal of Economics and Sociology, Vol:69, No:1, January 2010, s. 499-523.
Neal, Patric; “Hobbes and Rational Choice Theory”, The Western Political Quarterly, Vol.41, No.4, Dec.1988, s.635-652.
Piirimae, Partel; “The Explanation of Conflict in Hobbe’s Leviathan”, Trames, 2006, (60/55), 1, s. 3-21.
Ridley, Matt;  Erdemin Kökenleri, İstanbul, YKY Yayınları, 2011.
Rousseau, J.J.; İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı, Çev: Rasih Nuri İleri, İstanbul. Say Yayınları.
Runeiman, W.G.; and.Sen, Amartya K; “Games, Justice and the General Will”, Mind, Vol:74, No:296, 1965,s.554-562.
Skyrms, Brain; “The Stug Hunt”, Pasific Division of the American Philosophical Association, Marc 2001, s.1-15.
Skyrms, Brian; ‘The Shadow of the Future’  Rational Commitment and Social Justice, eds. Jules L. Coleman and Christopher W. Morris (Cambridge, 1998), s. 12-21.
Yi, Byeong-Uk; “Rationality and the Prisoner’s Dilemma in David Gauthier’s Morals by Agreement”, Journal of Philosophy, Vol.89, No.9,Sep.1992,s.484-495.







[1] Yusufcan Demiran, “Oyunlar Teorisi ve Tarihsel Gelişimi”, İstanbul Erkek Lisesi Dergisi,2010, s.50-54.
[2] W.G. Runneiman; and Amartya K.Sen; “Games, Justice and the General Will”, Mind, Vol:74, No:296, 1965,s.554-562; Will Kymlica, Çağdaş Siyaset Felsefesine Giriş, Çev:Ebru Kılıç, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2006, s. 186-188.
[3] Matt Ridley, Erdemin Kökenleri, İstanbul, YKY Yayınları, 20.
[4] J.J.Rousseau, İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı, Çev: Rasih Nuri İleri, İstanbul, Say yayınları, s. 137.
[5] Richard H. Mcadams,  “Beyond the Prisoner’s Dilemma: Coordination, Game Theory and Law”, South California Law Review, No.82, 2008-2009, s. 209-258; Brain Skyrms, “The Stug Hunt”, Pasific Division of the American Philosophical Association, Marc 2001, s.1-15. 
[6] Mcadams,  “Beyond the Prisoner’s Dilemma: Coordination, Game Theory and Law”, s. 209-258.
[7] Ridley, Erdemin Kökenleri, s.; Iain Mclean,  “The Social Contract in Leviathan and the Prisoer’s Dilemma Supergame”, Political Studies, Vol:XXIX, No:3, s. 339-351.
[8] Mcadams,  “Beyond the Prisoner’s Dilemma: Coordination, Game Theory and Law”, s. 209-258.
[9] Rasyonel seçim teorisi; araçsaldır, bireycidir ve özneldir. Araçsalcı olması, insanın herhangi yerleşik veya içgüdüsel bakımdan sosyal bir varlık olduğunu yadsıması anlamındadır. Araçsalcılık, bireyler arasındaki ilişkileri anlamaya çalışır yoksa ilişkilerden hareket ederek bireyleri değil. Rasyonel seçim teorisinin ikinci görünümü bireyciliğidir. Birey, rasyonel bir şekilde kendi faydasını maksimize eden/en fazlaya çıkaran öz çıkarlı varlıklar olarak anlaşılır. Tercih dediğimiz alternatif eylemler düzeneğine sahip bulunan birey, kendi tercihlerini etkin ve azami düzeyde tatmin etmenin yollarını arar. Ve birey, başkalarının da rasyonel olduklarının farkındadır. Öznellik; birey için iyi/değer kavramı, onun tercihlerinin yani arzularının nesnesinin içeriğiyle oluşturulmuştur. Değer, iki anlamda özneldir: bireye görece tanımlanıp belirlenmiştir ve alternatif tanımlamaların asli ahlaki değerini değerlendirmek üzere temel olacak objektif bir standart veya düzen yoktur. Ortaklaşa iyi, benzer bireysel iyilerin toplamı olacaktır. Patric Neal, “Hobbes and Rational Choice Theory”, The Western Political Quarterly, Vol.41, No.4, Dec.1988, s.635-652.
[10] Partel Piirimae, “The Explanation of Conflict in Hobbe’s Leviathan”, Trames, 2006, (60/55), 1, s. 3-21.
[11] İnsanlar doğuştan eşittir. Doğa, insanları bedensel ve zihinsel yetenekler bakımından öyle eşit yaratmıştır  ki bazen bir başkasına göre bedence çok daha güçlü veya daha çabuk düşünebilen birisi bulunsa bile, her şey göz önüne alındığında, iki insan arasındaki fark, bunlardan birinin diğerinde bulunmayan bir üstünlüğe sahip olduğunu iddia etmesine yetecek kadar fazla değildir. Çünkü, bedensel güç bakımından en zayıf olan kişi ya gizli bir düzenle ya da kendisi ile aynı tehlike altında olan başkalarıyla birleşerek en güçlü kişiyi öldürmeye yetecek kadar güçlüdür. Zihinsel yeteneklere gelince, zihinsel yetenekler konusunda insanlar arasında kuvvet bakımından olduğundan daha büyük bir eşitlik buluyorum. Çünkü basiret, eşit zamanın bütün insanlara eşit olarak bahşettiği ve insanların kendilerini eşit ölçüde verdikleri işlerde eşit ölçüde edindikleri deneyimden başka bir şey değildir. ……Birşeyin eşit pay edildiğinin en büyük kanıtı herkesin kendi payından memnun olmasıdır. Hobbes, Thomas ; Leviathan, 2.Baskı, Çeviren: Semih Lim,Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1995.
[12] Graham G. Dodds; David W. “Shoemaker, “Why We can’t All Just Get Along: Human Variety and Game Theory in Hobbe’s State of Nature”, The Southern Journal of Philosophy, 2002, Vol.LX,, s.345-367; Gregory S.Kavka, “Hobbes’s War of All Against All”, Ethics, Vol.93, No.2, January 1983, s.291-310.
[13] Bu durumda insanın doğasında üç temel kavga nedeni buluyoruz. Birincisi rekabet, ikincisi güvensizlik, üçüncüsü de şan ve şeref. Birincisi, başka insanların kişiliklerine, karılarına, çocuklarına ve hayvanlarına egemen olmak için şiddet kullanır; ikincisi, kendilerini korumak için; üçüncüsü ise kendi kişiliklerine yönelik olarak doğrudan doğruya veya hısımları, arkadaşları, milletleri, meslekleri veya adları dolayımıyla, bir söz, bir gülümseme, farklı bir görü ve başka aşağılama işareti gibi küçümsemelere karşı şiddet kullanır. Hobbes, Leviathan
[14] Hobbes, Leviathan, s.  ; Michael Mohler, “Why Hobbes’ State of Nature is Best Modeled by an Assurance Game”, Utilitas, 21 (2009), s. 297-326.
[15] Doğal olarak, herkesin her şeye hakkı vardır; hatta bir başkasının bedenine bile. Dolayısıyla herkesin her şey üzerindeki bu doğal hakkı devam ettiği sürece ne kadar güçlü veya akıllı olursa olsun hiç kimse, doğanın normalde insanların yaşamalarına izin verdiği sürenin sonuna kadar hayatta kalma güvencesine sahip olamaz. Dolayısıyla, herkesin, onu elde etme umudu olduğu ölçüde, barışı sağlamak için çalışması gerektiği, onu sağlayamıyorsa, savaşın bütün yardım ve yararlarını araması ve kullanması gerektiği ilkesine veya aklın bu genel kuralına varılır.
İnsanların barışa ulaşmak için çalışmalarını emreden bu temel doğa yasasından şu ikinci yasa çıkar: bir insan, başkaları da aynı şekilde düşündüklerinde, barışı ve kendini korumayı istiyorsa her şey üzerindeki bu hakkını bırakmalı ve başkalarına karşı, ancak kendisine karşı onlara tanıyacağı kadar özgürlükle yetinmelidir. Çünkü herkes her dilediğini yapma hakkını elde tuttuğu sürece bütün insanlar savaş durumundadır. Fakat başka insanlar da onun gibi haklarını bırakmazlarsa o zaman da onun da kendi hakkını bırakması için bir neden yoktur çünkü böyle bir şey onu başkaları için bir av yapardı ve hiç kimse de barıştan yararlanmak yerine kendileriyle bağlı ve yükümlü oldukları akitler de böyledir (haklar gibidir); akitler ki güçlerini kendilerinden almazlar, çünkü hiç bir şey bir insanın vaadinden daha  kolay bozulmaz, ihlal sonucu kötü sonuçlar doğacağı korkusundan alırlar. Hobbes, Leviathan,
[16] Brezilya-Venezuela sınırında yaşayan Yonamamo’ların dövüşmeyi durduramamalarının nedeni ne dövüşten yarar sağlayan bir kültürden gelmiş olmaları ne de çatışmayı sürdürme arzusu içinde olmalarıdır. Bu durum Hobbes’un anladığı doğa durumunun bir resmidir.  Herhangi merkezi bir otoritenin yokluğunda sürekli savaş etmeye mahkûmdurlar zira herhangi bir grubun kendini savunmayı durdurması, intihar etmek olacaktır. Russel Hardin, “Hobbesian Political Order”, Political Theory, Vol:19, No:2, May 1991, s.156-180.
Bu toplulukla ilgili yapılan antropolojik çalışmanın daha ayrıntılı bilgisi için bkz. Napoleon A.Chagnon, “Doing Fieldwork among the Yanomamö”, www.anthroprof.org. Çevrimiçi, 10.10.2012.
[17]  Russel Hardin, “Law and Social Order”, Philosophical Issues,  Nr:11, 2011, s. 61-85; Mehmet Ali Ağaoğulları, Cemal Bali Akal, Levent Köker, Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı, İmge Kitabevi, 1994, Ankara, s.206.
[18]Mohler, “Why Hobbes’ State of Nature is Best Modeled by an Assurance Game”, s.297-326.
Fakat yasada belirlenmiş ve öngörülmüş bir ceza varken, suç işlendikten sonra daha büyük bir ceza verildiğinde, cezadaki fazlalık ceza değil bir düşmanlık eylemidir. Mamafih yasada belirlenmiş hiçbir ceza yoksa, suçtan ötürü suçlunun çarptırıldığı şey, cezalandırma özelliğine sahiptir. Çünkü cezası belirlenmemiş bir yasa ihlaline karışan kişi, belirsiz yani keyfi bir cezaya çarptırılacağını bilir.
Yasadan önce yapılmış bir eylem için verilen zarar da ceza değildir.
Aleni isyancılara verilen zarar da doğa yasasına aykırı değildir. İşte bu nedenledir ki, kurulmuş olan devletin otoritesini kasten inkar eden uyruklarda, intikam, sadece babalara değil, aynı zamanda henüz dünyada olmayan ve cezasını çektikleri olayda suçları olmayan üçüncü ve dördüncü kuşağa da meşru biçimde uzanır; Bu, genel olarak isyan diye bilinen savaş durumuna bir geri dönüştür ve bu suçu işleyenler, uyruklar olarak değil, düşmanlar olarak karşılık görürler. İsyan, tekrar başlatılmış savaştan başka bir şey değildir. Hobbes, Leviathan, II, 28, s.218-225.
[19] Mehmet Ali Ağaoğulları, Cemal Bali Akal, Levent Köker, Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı, İmge Kitabevi, 1994, Ankara, s. 228-230.
[20] Ayferi Göze, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, İstanbul, 20000005, Beta Yayınevi, s.  142.
[21]Ağaoğulları, Akal, Köker, Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı, s. 234-236.
[22] Ağaoğulları, Akal, Köker, Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı, s. 238-239; Göze, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, s.140-141.
[23] Laurence S.Moss, “Hobbes and the Early Uses of Economic Method”, American Journal of Economics and Sociology, Vol:69, No:1, January 2010, s. 499-523.
[24] Göze, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, s.  142-143.
Hobbes, uyrukların egemene itaat etme yükümlülüklerinin ortadan kalktığı durumları şöylece belirtir. “Egemenin uyruğu koruyamayacak denli güçsüzleşmesi, uyruğun bir savaşta tutsak düşüp bir başkasına boyun eğmesi, egemenin hem kendisi hem mirasçıları için egemenlikten vazgeçmesi, uyruğun sürgüne gönderilmesi ve savaşta yenilen egemenin yenenin uyrukluğuna teslim olması. Bkz. Ağaoğulları, Akal, Köker, Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı, s.276.
[25]Mohler, “Why Hobbes’ State of Nature is Best Modeled by an Assurance Game”, s. 297-326.
[26] J.McKenzie Alexander,   “Group Dynamics in the State of Nature”, Erkenntnis, Nr:55, 2001, s.169-182.
[27] Hobbes doğa durumunda güven ilişkisinin hiç mevcut olmadığını söylemez. Aksine aile fertleri ya da yakın dostlar birbirine güvenir. Dahası yaşamda kalma şansını arttırmak üzere ittifaklar ve koalisyonlar aramak rasyonel hatta gereklidir. Mohler, “Why Hobbes’ State of Nature is Best Modeled by an Assurance Game”, s. 297-326.
[28] Saldırıya uğramış müttefike yardıma koşan kişi, kendisi de gelecekte böyle bir saldırıya uğradığında benzer bir yardım sunmaları için diğerlerine cesaret verir. Yardıma gitmeyen kişi, bu suretle güvenilirliğini yitirir ve koalisyon üyeliğini tehlikeye düşürür. Şayet siz bugün koalisyonunu bir üyesine yardım edersiniz onun da yarın size yardıma geleceğini umut edebilirsiniz. Bkz. Gregory S.Kavka, “Hobbes’s War Against All”, of All Ethics, Vol.93, No.2, January 1983, s.291-310.
[29] Hobbes, aptalın rasyonel kararın doğası hakkında yanılgıya düştüğüne inanmaz. Aksine kısa görüşlülüğüyle oyunu yanlış nitelendiren aptalı suçlamaktadır. Sözleşmeleri bozan ve sürekli olarak böyle yapmasının nedenleri olduğunu beyan eden, barış ve savunma için kendini bütünleştirmiş herhangi bir toplumdan kabul alamaz. Hobbes’a göre aptalın hatası, geleceği önemsememesidir. Skyrms,  ‘The Shadow of the Future’ s. 12-21.
[30] Skyrms, “The Stug Hunt”, s.1-15; Lebuffe, “Hobbe’s Reply to the Fool”, s.31-45; Piirimae, “The Explanation of  Conflict in Hobbe’s Leviathan”, s. 3-21.
[31] Kavka, “Hobbes’s War Against All”, of All Ethics, s.291-310.
[32] Hobbes, Leviathan, II, XVII, s.175.
[33] Eggers, “Hobbes and Game Theory Revisited: Zero-Games in the State of Nature”, s. 193- 224.
[34] J.McKenzie Alexander, “Group Dynamics in the State of Nature”, Erkenntnis, Nr:55, 2001, s.169-182.
[35]Mcadams, “Beyond the Prisoner’s Dilemma: Coordination, Game Theory and Law”, s. 209-258. ;Piirimae, “The Explanation of  Conflict in Hobbe’s Leviathan”, s. 3-21; Doods
[36] Ağaoğulları, Akal, Köker, Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı, s.195.
Hobbes’un görüşünün işaret ettiği hususlardan bir tanesi de, nesnelerin ortak kullanılamayacağı ya da bölünemeyeceğidir yani sahip olmayı umut ettikleri arzu nesnesine iki kişi birden sahip olamaz. İkinci husus, bireylerin şiddet içeren çatışmaya –en azından bazen- sadece kendini korumak maksadının yol açtığıdır. Bkz. Eggers, “Hobbes and Game Theory Revisited: Zero-Games in the State of Nature”,  s. 193- 224.
[37]Eggers, “Hobbes and Game Theory Revisited: Zero-Games in the State of Nature”,  s. 193- 224.
[38]Gerçekten varlıklarının esas unsurları olan mallarını, özgürlüklerini ve hayatlarını korumak için değilse, kendilerini kendilerinden üstün birine teslim etmelerinin gerekçesi ne olabilirdi? Oysa insanla insan arasındaki ilişkilerde bir insanın başına gelebilecek en kötü olay, kendini başka birinin keyfine ve insafına bağlı bulmak olduğundan elde kalması için bir şefin yardımına gereksinme duyulan şeyleri ilk olarak o şefin elleri arasında bırakıp elden çıkarmak sağduyuya aykırı değil midir? İnsanların kendilerini mutlak bir efendinin kollarına kayıtsız şartsız atacaklarını, gururlu ve uysallaşmamış insanların bunu düşüneceklerini, genel güvenliğe hizmet yolunun kendilerini köleliğe atmak olacağına inanmak akla yatkın olmayacaktır.  Jean Hampton, Hobbes and Social Contract Tradition, Cambridge University Press, 1986,s.
[39]Alexander, “Group Dynamics in the State of Nature”,  s.169-182.
[40] Kavka, “Hobbes’s War of All Against All”, s.291-310.
[41] Kavka, “Hobbes’s War of All Against All”, s.291-310.
[42] Ağaoğulları, Akal, Köker, Kral Devlet ya da Ölümlü Tanrı, s.274-276.