Hukuk Metodolojisi - II
(2014-2015 / Bahar)
Çalışma Materyali
Hukuksal Argümantasyon
Teorisi ve Hukuk Uygulamalarındaki
Görünümü
Sevtap Metin
A. Teorinin Genel Özellikleri
Günümüzde hukuk genel teorisindeki daha yeni yaklaşımlar
hukuka “taraflar arasında gerçekleşen hukuki bir tartışma (diskur) zeminine
oturmuş argümantasyon süreci” şeklinde yaklaşmaktadırlar.[1]
Kavram karşılığı
olarak argümantasyon; gerekçelendirme, kanıt getirme, bir tezi destekleme ya da
onunla savaşmaya kalkan, bir kararı haklı gösterme veya eleştirme olanağı veren
uslamlamaların bütünü olarak kabul edilmektedir.[2]
Pratik bir tartışmanın zeminini teorik bir altyapı üzerine kuran argümantasyon;
hukuki bir tartışmada kanıt getirerek karşı tarafı ikna etmeyi ancak
nihayetinde tarafların uzlaşmasını hedefleyen ve bunun için elverişli akıl
yürütme araçlarını gösteren normatif ve rasyonel bir teoridir.[3]
Teorinin
ayrıntılarına geçmeden önce hukuk alanındaki uğraşısı ve amaçları üzerinde
biraz daha durabiliriz.
Toplumsal
yaşamdan kaynaklanan bir zorunluluk olarak biz hukuku fonksiyonları ile
tanımlayabiliriz. Bunlar sosyal olgu, düzen ve adalet olup bütün bunları
kapsayan bir hukuk tanımı olarak “hukuk; adalete yönelmiş toplumsal yaşama
düzenidir” diyebiliriz. Bir gerçeklik faktörü olarak ortaya
çıkan “sosyal gereksinimlerin karşılanması yani hukukun sosyal fonksiyonu” olan
pratik yarar, gereksinimleri değerlendirirken hukukun adalet anlayışını
kullanmakta,eşitliğin sağlanabilmesi için de herkes için uygulanabilir bir
normatif düzen yaratarak hukuk güvenliği çerçevesinde bir sistem
oluşturmaktadır. Bu içeriksel olarak hukukun karşılaştığı ve “dinamik bir
denge” içinde çözmesi gereken en temel sorunlardan birisidir. Hukukun tarihi
gelişimi içerisinde çeşitli görüşler hukuka yukarıda tanımda yer alan
unsurların yalnız bir veya bazen ikisi ile
bakmakla yetinmişlerdir.[4]
Buna karşın argümantasyon teorisi aklı sosyal olgu ve somut durumun gereklerine
uyarlamakta başarılı bir alet olarak görmüştür. Hukuki anlamda yapmaya
çalıştığı şeyin sosyal ihtiyaçları her zaman gözeterek öncelikle somut olay
adaletini akıl ve düzenle kaynaştırabilmektir.[5]
Argümantasyon teorisi; mantıklı ve iyi bir
uygulamayı tanımlamaya çalışırken[6]
aynı zamanda eski retorik delillendirme sanatını yeniden canlandırma
çabasındaki pratik bir felsefedir. Bu yüzden yeni retorik olarak da
adlandırılır. İletişim, argümantasyon teorisinin temel konusudur ve uzlaşma
varsayımı esastır. Dinleyiciler ise hukukçular, davanın tarafları ve halktan
oluşan kuşatıcı bir kavramdır. Bu iletişim dinleyiciler tarafından kabul
edilmiş bazı değerler merkez alınarak kurulmuştur. Bu nedenle iletişimin taraflarının yüklediği anlam da iletişim
ortamı açısından önem taşır.[7]
Argümantasyon
teorisini olan ve olması gereken arasındaki ayırımı koruyarak kuran Alexy, bir
çıkarıma ilişkin uygulamada, uygulamanın kendiliğinden rasyonel olup
olmadığının “gerçekte olan” ile “makul olan” arasındaki karşıtlık nedeniyle
yalnızca uygulamadan çıkarılamayacağını dile getirmektedir. Alexy, bu nedenle
bu teorik dayanağı aynı zamanda Apel ve Habermas’ın temel kriteri olan ideal
iletişim birliğini kabulde bulmuştur.[8]
Fakat akıl ile bağlantı kurmaksızın argümantasyonun dilin ve iletişimin etkin
bir aracı olacağı düşünülemez. Bu dil aynı zamanda sosyal bir geleneğin
ürünüdür ve hem günlük dili hem de bir meslek ya da disiplinin üyeleri
arasındaki ortak dili yani dilin teknik kullanımını içine alır. [9]
Perelman
ise; teorisinin daha çok mantık alanına ait olduğunu ifade etmektedir.
Perelman’ın argümantasyon yaklaşımı; olması gerekeni ifade eden hukuk
normlarının ne saf ampirik gözlemlerle ne de bir tür kendinden apaçık olduğu
sezgisiyle doğrulanamayacağıdır. Ampirik deney ve mantıki dedüksiyonların
ötesinde rasyonel argüman yani akla uygun bir tartışma zemini vardır. Bu görüş
Aristo ve Çiçero’ya kadar giden bir göndermedir. Yargıcın dayanacağı norm ne kutsal
ne de mutlaktır. Çünkü her normatif sistem özünde yasa koyucunun tesadüfi ve
gelişigüzel iradesi ürünüdür. Argümantasyon teorisi psikolojik öğeler içeren
bir teori olarak araştırılabilirse de Perelman; belli argümanların nasıl etki
yaptığı ve sonuçlarının gözlemlenmesi üzerinde durmamıştır. Yeni retorik formel
mantığın yerini almayı amaçlamaz. Değişik argümantasyon durumlarının mantıksal
analizi bunların psikolojik etkinliğinin araştırılmasının önünde gelmelidir.[10]
Argümantasyonda
hukuksal uslamlamanın yeri çok önemlidir ve bununla yasanın uygulanması niyet
ediliyorsa en açık örneği yargı organlarının görüş ve kararlarıdır. Mantıkçılar
hukuka özgü ayrı bir mantığın varlığını kabul etmemektedirler. Mantığın
biçimsel akıl yürütme yasaları ve yöntemleri bütün bilimler için ve her zaman
geçerli olan evrensellik özelliğine sahiptir ve böylece sadece formel mantık ve
tümdengelimle özdeşleşen bu mantığın konusu herhangi bir disiplin tarafından
sağlanmış olabileceğine göre bağımsız bir hukuk mantığından da söz edilemez.
Tıpkı bağımsız bir biyoloji, kimya mantığından söz edilemeyeceği gibi. Biçimsel
mantığın yasalarına uygun tümdengelime dayanan kanıtlamalar karşısında eğer
öncüllerin doğruluğu tartışma konusu değilse, sonuç öncüllerden zorunlu olarak
çıkacaktır.[11]
Diyalektik
argümantasyon alanına gelindiğinde; burada her yerde ve her zaman geçerli olan
zorunlu önermeler yoktur. Ancak somut bir ortamda ve farklı sosyal veya tarihi
bağlam içinde kabul edilmiş bu önermeler her zaman her yerde geçerli olan
zorunlu önermelerle örtüşmeyebilir. Bu temel önermeler, çoğu kez tümdengelimin
aksiyomları olarak değil, bir kimsenin ileri sürmek gayretinde olduğu diğer
tezleri destekleyen argümanlar olarak hizmet edecektir. Kanıtlayıcı delil
hiçbir zaman karşıt yönde kanıt getirmeyi dışta bırakmaz.
Ulaşılan sonuçlar, ne apaçık kesin, ne de hayal ürünüdür.
Somut bir ortamda, karşılıklı tezlerin ortaya konulması ve sonuçta bu
düşüncelerden birinde tarafların birleşmesi ile onun “en sağlam” olduğu kabul
edilir. Bu durum diyalektik argümantasyonda muhataplara yalnız kendi görüş
açılarını açıklayan kişiler olarak değil, kendi toplumlarının “makul”
fikirlerini ifade eden kimseler olarak bakabilmeyi sağlar. Burada makul olanın
ne olduğuna gelince, bu tümdengelim ile sınırlandırılmış değildir. Bunun
kapsamı insanın yetiştiği ve bildiği toplumda genel kabul görmüş olanlardan
başlayarak ileri sürebileceği her tezi içine alacak şekilde genişletilebilir.
Akıl yürütmenin tarihi gelişimi onun geleneğin bir parçası olduğunu
göstermektedir.[12]
Perelman
retorik olarak adlandırdığı tartışmada makul olanın temel bir rol oynadığını
ancak bunun akılcı olandan ayrıldığını söylüyor. Akılcı olan ebedi ve değişmez
olduğu söylenen hakikatlere, evrensel yasa ve ahlâki ilkelere, sisteme ulaşmak
için en iyi araçların kullanımına başvururken makul olanın içeriğini bir
toplumun kültürü, tarih ve gelenekleri belirler ve içeriği daha değişken bir
kavramdır.
Çünkü konu
insan ve insan ilişkileri ile ilgili yargılar olduğunda sezgiye yada
tartışılmaz bir kanıta dayalı yegane çözümü bulmak kolay değildir. Pratik akıl
alanında yalnızca makul bir çözüm sağlayacak olan diyalektik tezlerin ötesinde
bir mutlak çözüme sahip değiliz.[13]
Biçimsel mantığın hukuk problemlerini çözmek bakımından yeterli bir araç
olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu nedenle mantık alanında biçimsel mantığın
yanı sıra pratik insani sorunlarla uğraşan, makul (akla uygun) olanın mantığı
denilen bir diğer mantık alanı daha vardır. Akla uygun olanın mantığı insan
faaliyetleriyle ilgilenirken bunların yol açtığı sorunların anlamını bulmaya
çalışmakta ve değer yargılarına varmakta ve bu konuda yetersiz kalan biçimsel
mantığı tamamlamaktadır. Toplumsal gerçekliğin düzenlenmesinde elverişli
görülen araçların etkinliği, ahlâkiliği ve amaca uygunluğu; değerleri ve değerlendirmeleri
davet eder. Bu bağlamda hukuk mantığı, biçimsel mantıkta olduğu gibi sistematik
bir düşünceden ibaret kalamaz ve hayat ve tarih deneyimlerinden elde edilen
bilgileri de nazara alan, akla dayalı bir düşünceyi deyimler.[14]
Akla uygun delillendirmede mantığın kesin kanıtlama gücü olmaksızın da tezi
olanaklı kılan ve akla yatkın yapan nedenlerin açıklanması söz konusu olur.
Ancak ne teori ne de uygulamada her şey kanıtlanabilir değildir. [15]
B. Argümantasyonun Diğer İkna
Etme Yöntemlerinden Ayrılması ve “Uzlaşım”
Sorunu
Argümantasyon teorisi retorik söyleme dayanan bir temele
otursa da; retoriğin ne olduğunu kısaca ortaya koyduğumuzda farklı oldukları
görülecektir.
Retorik; ne
pratik davranışa dayanan ve yüksek ahlâki değerleri gerektiren argümantasyon
teorisi ne de politik bir söylemin içinde yer alan karmaşık bir dil kullanımı
örneğidir. Genellikle konuyla ilgili değişik çıkarları temsil ederek ve
edinilmiş farklı tecrübelerle kamuya hitap etmektir. Güzel ve belagatli konuşma
sanatı olarak nitelendirilse de retoriğin kalkış noktası bireyin
özgür eylem ve düşüncesinde yatar. Retorik söylem Antik Yunan filozoflarınca
sonraki çağlara devredilmiştir. Özellikle Platon, sofistlerin yorumladıkları
şekliyle retoriğin; “sabırsızca çabucak
sonuç çıkarma, önceden ciddi araştırma
yapma zahmetine girişmeden bir düşünceyi formüle etmek için kullanılmış teknik
bir araç” olarak ele alınmasına karşı sert eleştiriler getirmiştir. Ancak
Platon’un eleştirisi retoriğin reddi anlamında değildir ve bu gün argümantasyonda retoriğin kullanımı antik
tanımından daha öte bir anlam taşımaktadır.[16]
Aristo’da ise retorik daha geniş bir temel üzerinde yer alır. Aristoteles ikna
etme ve ikna olma arasındaki bağlantıyı yadsımaz. Retorik, teorik bir
tasarımdan çıkmamıştır. Söylem ve tartışmadaki pratiğin bir ürünüdür. Bu
yönüyle de argümantasyon teorisinden ayrılmaktadır. Çünkü argümantasyon pratiğe
yönelik bir hukuksal söylem üretse de aynı zamanda teorik bir altyapı kurmaya
çalışmıştır.[17]
Bir
diyalogda birbirine muhalif tezlerin karşılaşması çeşitli şekillerde
gerçekleşebilir. Retorik kanıtlardan eristik ve hatta sofistik kanıtlamalara
geçebiliriz. Çünkü retorik argümanların sahip olduğu bazı değerler kötüye
kullanılabilir. Sofistik argümanlar dürüst olanlardan kötü niyetle kullanıma
elverişli olmalarıyla ayrılır.
Karşı taraf
her ne olursa olsun iddiayı kazanmak arzusuyla muhalifinin zihnini karıştırıp
şaşırtmak ve kendi görüşünü egemen kılmak üzere hareket ediyorsa bu eristik diyalog olarak isimlendirilir.
Eristik tartışmanın tek amacı kendine muhalifinden daha iyi bir durum
sağlamaktır. Öyle ki bu hakikate tamamıyla kayıtsız kalan bir tavırdır. Eristik
bir diyalogu tanımamızı sağlayan bir başka ölçüt de bu tartışmada hasmın değil
yargıcın ikna edilmesinin amaçlanmasıdır.
Böyle bir diyalogdan faklı olan argümantasyonun kalkış
noktası muhataplar arasındaki uzlaşmanın sağlanmasıdır.[18]
Teorik bir çerçeve oluşturmayı hedeflemesi nedeniyle retorikten
farklılaştırılsa da argümantasyon bu uzlaşmayı gerçekleştirirken yine retoriğe
başvurmaktadır. Argümantasyon
teorisinde kullanıldığı şekliyle retorik; geleneksel olarak zorlayıcı akıl
yürütme araçlarıyla çözülemeyen sorunlar üzerine uzlaşım (konsensus) oluşturma
sanatıdır ve yalnızca “muhtemel” şeyler alanını temsil eder. Retorik araçlarla
ulaşılmış konsensusa bağlı inandırma ve ikna etme yeteneği, öncelikle gündelik
dil ortamında bilgi (enformasyon) değiş-tokuşuna olanak sağlamakla kalmaz. Aynı
zamanda gündelik dil içinde eyleme yönelik tutumların biçimlendirilerek
değiştirilmesinin de mümkün olduğu yolunda bir felsefi hermenötik kavrayış
sunar. Felsefi hermenötik de konuşmacıların iletişime yeterli ve dilsel yeteneklere
sahip olduğu kabulü üzerine kuruludur. [19]Ancak
buna ek olarak uzlaşıma baskı ve tahrifattan uzak bir dil geleneği içinde ulaşılabilecektir.
Rasyonel söylem ilkesi gereği hakikat, yalnızca tahakkümden bağımsız ve sınırsız iletişim koşullarında gerçekleşen
bir uzlaşma türüyle garanti altına alınabilir. [20]
İletişim birliğini engelleyen toplumsal baskı;
çalışma, güç ve dil boyutları arasındaki bağlantıyı değiştirerek dili
çarpıtmaktadır ve topluluk üyeleri bu çarpıtmanın farkında değildir.[21] Rasyonel
uzlaşıma , yalnızca daha iyi olan argümanın gücüyle ulaşılabilir. İdeal konuşma
durumunda, hiçbir dış zorlama olmadan konuşmaya katılanlar kanıt ve argüman
ortaya koyabilir ve her bir birey
tartışmaya katılmada eşit ve açık bir şansa sahiptir. Tekil bir konuşma,
bireylerin birbirleriyle karşılıklı özgür, açık ve eşit bir iletişim içinde
yaşadıkları bir toplumsal hayat biçimi olasılığına dayanır. Bunun sonucunda
ideal konuşma durumu, toplumsal kurumların var olan biçimlerinin yetersizliğine
ilişkin eleştirel bir ölçüt sağlamaktadır. Geleneğin etkisine ya da iktidar ve
egemenliğin kullanımına dayanan bir uzlaşım rasyonel bir uzlaşımdan sapmadır.[22]
Gelenek içerisinde sağlanmış bir uzlaşımın zorlama ve
çarpıtma olmaksızın başarılı olması gerekmektedir. Toplumda ve tarihte bazı
baskılayıcı güçler gündelik iletişimi çarpıtmaya uğratabileceğinden
öznelerarası uzlaşma da tahrifata uğrayabilir. Eleştiri; çarpıtmaların
açıklandığı bir bilimdir ve yanlış anlamaların üstesinden gelme tekniklerini
içerir.[23] Bir önerme veya eylemin rasyonel olduğunu dile getirmek,
prensipte bunların argümantasyon prosedürleriyle doğrulanabileceğini iddia
etmektir.[24]
Rasyonel uzlaşımın hukuksal argümantasyon alanına aktarımına
gelirsek bu alanda varılan konsensus, tartışılan meseledeki görüşlere katılımın
genelleşmiş bir ifadesidir. Bir kez daha vurgulayalım ki bu uzlaşma taraflardan
biri diğerini ikna edince sağlanacaktır ve tarafların bu açık mutabakatı her
adımda kaçınılmazdır.[25]
Sosyal çatışmalar içindeki taraflar kendi haklarını; birbirlerine karşı kendi
tezlerini iyice belirlemek suretiyle, karşılıklı olarak birbirlerini ikna
etmeye çalışarak koruyacaklardır.[26]
Argümantasyon teorisi görüldüğü üzere; tarafların yargı önünde karşılıklı tez
ve anti-tezlerle fikirlerinin ortaya konması ve daha sonra bu tezlerden birinin
diğer tarafın kurmuş olduğu iddia ve gösterdiği delillerle yani argümanlarla
çürütülmesi ve buna diğer taraf ve yargıcı ikna etmesi ile somut kararın
doğruluğuna inanç sağlanacağı görüşünü ileri sürmektedir.[27]
Konuşmacının inanmadığı ve doğruluğunu kabul etmediği bir
şeyi de ileri sürebileceği iddiası teori tarafından ihtimal dışı bırakılmıştır.
İdeal iletişim birliğini[28]
gerçekleştirebilmek için hiçbir konuşmacı kendisi ile çelişkiye düşmemeli ve
her konuşmacı yalnızca kendisinin inandığı şeyleri iddia etmelidir. Tartışmanın
dürüstlüğüne ilişkin bu kural iletişim
için belirleyicidir.[29]
Bu durumda
samimiyet ve ciddiyetin var olduğu bir ön koşul olarak kabul edilmiştir.
Herkesi ikna etmek isteyen kimse her kim olursa olsun tarafsız olmak ve
herkesin kabul edebileceği normlar önermek zorundadır. Argümantasyon
dinleyicilerin de sağduyusuna güvenir. [30]
Tarafların
ileri sürdükleri tezlerle yargıcın da ikna edilmesi gerekir. Çünkü hukuki
tartışmanın taraflarınca ileri sürülen ve birbiriyle yarışan hukuk önermeleri
ya da bunların yorumu arasında seçimi yapacak olan yargıçtır.[31]Ama
yargıç da başkalarını kararının rasyonel olduğuna inandırmak zorundadır.
Dinleyici kitlesi üzerinde başarısı, verimi onlarda yaptığı etkiye bağlı
olduğundan yargıcın tarafsızlığı, onların taraf tutmasını önlemek ayrı bir önem
kazanır. Bu nedenle tabii yargıç ilkesi de önemlidir. Olağanüstü
yargı yolları bir demokratik rejimde geniş tutulamaz, yasaklanmaya
çalışılmalıdır.[32]
C. Teori Hakkındaki Genel
Değerlendirmeler
Argümantasyon; ileri sürülen bir iddiayı destekleyecek her türlü makul
akıl yürütme ve delili içine aldığından pratik akıl yürütme alanında değer ve
değerlendirmeleri de davet eder. Ahlâki argümanların haklılaştırılması ise bir
başka problemi yani yapılan değerlendirmelerde, karmaşık bir bilişsel süreç
olan sezginin yeri ve
güvenilirliğini tartışmaya açmaktadır. Bir kimse bir şeyi sezgisel olarak niçin
ve nasıl anlar veya bazı şeyler niçin sezgisel olarak görünür türünden sorulara
cevap aranmak gerekecektir. [33]
Buna bağlı olarak getirilen bir diğer eleştiri de şudur: Herhangi bir
yasal uyuşmazlıkta sezgiye dayalı rasyonel türetme süreciyle sonuca varmak,
yürürlükteki pozitif hukuk tarafından oluşturulmuş değerlerin yeniden
üretilmesi ve korunması için sınırlanmış hukuk ilmini çok tepkimeci bir duruma
getirecektir. Bu durumda hukuksal yorum yöntemleri şüpheli bir siyasi eğilim
kazanmaktadır. Klasik akıl yürütme modelleri yerine önerilen ve adı “makul”,
“diyalektik” ya da ne olursa olsun diğer yeni mantık yöntemleri hukukun özüne
yabancıdır. Bu tür yumuşak mantık yaklaşımları hukuka ahlakın bir türü gibi
yaklaştıklarından verilecek kararlar öncelikle yorumcunun sezgisel kapasitesine
bağlı kalacaktır. Bunlar hukuksal pozitivizm tarafından uygun bulunmayan
araçlar olarak nitelendirilmektedir. [34]
Argümantasyonun teorik dayanağı olan “iletişim
birliği” hermenötiğe ait olan bir kavramdır. Tarafların dili anlama ve
iletişime yatkın olma yeteneğiyle, samimiyet ve ahlâki dürüstlüğüne güvenen bu
model aslında adlandırıldığı gibi bir ideal, hedef olarak kalmaktadır.
Özellikle hukuki tartışmada davanın taraflarından birinin iddiasının ya da
savunmasının makul olduğuna diğer tarafı ikna etmesi ve diğer tarafla fikir
birliğine varması esas alınmaktadır. Elbette sonuçta yargıç diyalektik
tartışmada tez ve antitez şeklindeki iddia ve savunmanın hiç birinden ikna
olmayıp, usul kurallarının sınırları çerçevesinde alternatif bir çözüme de yer verebilir. Bu
olasılıkta ya da taraflardan birisinin tezi üzerine kararını temellendirdiğinde
yargıç bu kararlarının doğruluğuna en başta tarafları inandırmak zorundadır. [35]
Ancak belirttiğimiz gibi bu bir ideal olarak hedef gösterse de somut durumlarda
davayı kaybedenin gerçekten haksız olduğu ve iddia ya da savunmasını makul
şekilde ortaya koyamadığı için davayı kaybettiğine samimiyetle inandığını
söylemek somut gerçekliğe uymamaktadır.
KAYNAKÇA
Aikenhead, Michael: “A Discourse on Law and
Artificial Intelligence”,(Çevrimiçi )http// www.dmoz.org/Society/Law/Legal_Information/Computer_and_Technology_Law/Artificial_Intelligence/ 18.10.2002
Alexy, Robert : A Theory of Legal
Argumentation: The Theory of Rational Discours as Theory of Legal Justification
(Translated by Ruth Adler and Neil MacCormik), Clarendon Press, Oxford
1989.
Dworkin, Ronald: Taking Rights Seriously, Clarendon
Press, Oxford 1977.
Freeman, Kathleen and M.
Farley, Arthur : “Argumentation and Its Application to Legal Reasoning”, Logical Models of Legal Argumentation,
Edited by Henry Prakken and Giovanni Sartor, Kluwer Academic Publishers,
Netherland 1997, s.7-43.
Giddens, Anthony : “Jürgen
Habermas”, Çağdaş Temel Kuramlar, Quentin
Skinner, Çev: Ahmet Demirhan, Vadi Yayınları, Ankara 1997, s.156-177.
Goodrich, Peter: Legal Discourse: Studies in Linguistics,
Rhetoric and Legal Analysis, The
Macmillan Press, Reprinted 1990 in Hong Kong.
Göka, Erol; Topçuoğlu, Abdullah ; Aktay
Yasin: Önce Söz Vardı:Yorumsalcılık
Üzerine Bir Deneme,2.Basım, Vadi Yayınları, Ankara,1999.
Gröschner,
Ralf : “Hukuksal Çıkarım Teorisi ve Uygulaması”, Çev: Yasemin Işıktaç, Kamu Hukuku Arşivi, Editör: İlyas
Doğan, C: II, Sayı: 3, Ekim 1999, s.267-272.
Habermas,
Jurgen : İletişimsel Eylem Kuramı,
Çev: Mustafa Tüzel, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2001.
Hebermas, Jürgen :
“Hermeneutiğin Evrensellik Talebi”, Hermeneutik
ve Hümaniter Disiplinler, Derleme ve Tercüme: Hüsamettin Arslan, Paradigma
Yayınları, İstanbul 2002, s.231-258.
Işıktaç, Yasemin : Hukuk Normunun Mantıksal Analiz ve
Uygulaması, Filiz Kitabevi, İstanbul 1999.
Jakson, Bernard S. :
“Conscıous and Unconscıous Rationality in Law and Legal Theory”, Legal Philosophical Library: Reason in Law,
Vol: III, Milano, Yıl:1988, s.281-299.
Keyman,
Selahattin : Hukuka Giriş ve Metodoloji,
Doruk Kitabevi, Ankara, 1981, s.77-78.
Klever, Wim : “A Draft for
Juridical Epistemelogy” ARSP, Supplementum
III, 1988, (Theory and System of Legal
Philosophy, IVR 12.th World Congress, Athens 1985), s. 41-48.
MacCormik,
Neil: “On the Interpretation and
Understanding of Case-Law”, Archiv für
Recths und Sozialphilosophie, Supplementum III, 1988 (IVR 12.th World
Congress, Athens 1985), s. 134-144.
Perelman, Chaim : The New Rhetoric: A Treatise on
Argumentation, Translated by: John Wilkinson and Paul Purcell Weaver,
University of Notre Dame Press, 1958.
Perelman,
Chaim: “Hukuksal Uslamlama ve Hukuk Mantığı”,Çev: Tuğba Ballıgil, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Mecmuası (Prof. Dr. Sulhi Dönmezer’e Armağan), Sayı: 1-4, İstanbul
1987, s.702-703.
Perelman, Chaim: “Yeniden
Soruşturulan Adalet”, Çev: Murat
Önderman, Çağdaş Hukuk Felsefesi ve
Kuramı İncelemeleri, Hazırlayan: Hayrettin Ökçesiz, Alkım Yayınevi,
İstanbul 1997, s.388-392.
Perez, Agustin Carrillo:
“Understanding and Legal Interpretation”, ARSP,
Supplementum III, Yıl:1988, (12.th World Congress,Athens 1985), s. 152-156.
Prakken, H.; Santor, G. : “A
Dialectical Model of Assesing Conflicting Arguments in Legal Reasoning”,
Logical Models of Legal Argumentation, Edited by Henry Prakken and Giovanni
Sartor, Kluwer Academic Publishers, Netherland 1997, s.175-211.
Schreckenberger, Waldemar :
“Rhetoric and Law”, ARSP, Vol: 82, Heft:
4, 1996, s. 453-459.
Vernengo, Roberto J. : “On the Logical Interpretation of Legal
Sentences”, ARSP, Sayı: 17, Yıl:
1993, s. 1-15.
*İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi
[1] Michael
Aikenhead, “A Discourse on Law and Artificial Intelligence”, (Çevrimiçi) http//
www.dmoz.org/Society/Law/Legal_Information/Computer_and_Technology_Law/Artificial_Intelligence/ 18.10.2002
[2] Chaim
Perelman, “Hukuksal Uslamlama ve Hukuk Mantığı”,Çev: Tuğba Ballıgil, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Mecmuası (Prof. Dr. Sulhi Dönmezer’e Armağan), Sayı: 1-4, İstanbul
1987, s.702-703.
[3] Jurgen Habermas, İletişimsel Eylem Kuramı, Çev: Mustafa
Tüzel, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2001, s. 42. Ayrıca bkz; Peter Goodrich, Legal Discourse: Studies in Linguistics,
Rhetoric and Legal Analysis, The Macmillan Press, Reprinted 1990 in Hong
Kong, s.115 -116.
[4] Yasemin Işıktaç, Hukuk Normunun Mantıksal Analiz ve
Uygulaması, Filiz Kitabevi, İstanbul 1999, s.15-16.
[5] Chaim Perelman, The New Rhetoric: A Treatise on
Argumentation, Translated by: John Wilkinson and Paul Purcell Weaver,
University of Notre Dame Press, 1958, s.157.
[6] Ralf
Gröschner, “Hukuksal Çıkarım Teorisi ve Uygulaması”, Çev: Yasemin Işıktaç, Kamu Hukuku Arşivi, Editör: İlyas
Doğan, C: II, Sayı: 3, Ekim 1999, s.267.
[7]
Goodrich, Legal Discourse: Studies in
Linguistics, Rhetoric and Legal Analysis, s.111, 116-117.
[8]
Gröschner, “Hukuksal Çıkarım Teorisi ve Uygulaması”, s.267.
[9]
Perelman, The New Rhetoric: A Treatise
on Argumentation., s.157.
[10] Robert Alexy, A Theory of Legal Argumentation: The
Theory of Rational Discours as Theory of Legal Justification (Translated by
Ruth Adler and Neil MacCormik), Clarendon Press, Oxford 1989,
s. 155.
[11]
Perelman, “Hukuksal Uslamlama ve Hukuk Mantığı”, s.701-703.
[12]
Perelman, The New Rhetoric: A Treatise
on Argumentation, s.167.
[13] Chaim Perelman, “Yeniden
Soruşturulan Adalet”, Çev: Murat Önderman,
Çağdaş Hukuk Felsefesi ve Kuramı İncelemeleri, Hazırlayan: Hayrettin
Ökçesiz, Alkım Yayınevi, İstanbul 1997, s.388, 392.
[14]
Selahattin Keyman, Hukuka Giriş ve
Metodoloji, Doruk Kitabevi, Ankara, 1981, s.77-78.
[15] Perelman,
“Yeniden Soruşturulan Adalet”, s.391.
[16]
Waldemar Schreckenberger, “Rhetoric and Law”, ARSP, Vol: 82, Heft:
4, 1996, s. 453; Perelman, The
New Rhetoric: A Treatise on Argumentation., s.139.
[17]
Schreckenberger, “Rhetoric and Law”, s.
455-456.
[18]Perelman,
The New Rhetoric: A Treatise on
Argumentation, s.164-167.
[19]Jürgen Hebermas,
“Hermeneutiğin Evrensellik Talebi”, Hermeneutik
ve Hümaniter Disiplinler, Derleme ve
Tercüme: Hüsamettin Arslan, Paradigma Yayınları, İstanbul 2002, s. 233, 235.
[20] A.e. , s.253-254.
[21]Erol Göka, Abdullah
Topçuoğlu, Yasin Aktay: Önce Söz
Vardı:Yorumsalcılık Üzerine Bir Deneme, 2.Basım, Vadi Yayınları,
Ankara,1999.s.160.
[22]Anthony Giddens, “Jürgen Habermas”, Çağdaş Temel Kuramlar, Quentin Skinner, Çev: Ahmet Demirhan, Vadi
Yayınları, Ankara 1997, s.168-169.
[23]Göka, Topçuoğlu, Aktay: Önce
Söz Vardı:Yorumsalcılık Üzerine Bir Deneme,s.137,162
[24]Giddens, “Jürgen Habermas”, Çağdaş Temel Kuramlar, s.168-169.
[25]
Perelman, The New Rhetoric: A Treatise
on Argumentation, s.164-167.
[26] Wim Klever, “A Draft for
Juridical Epistemelogy” ARSP,
Supplementum III, 1988, (Theory and
System of Legal Philosophy, IVR 12.th World Congress, Athens 1985), s. 45.
[27] Kathleen Freeman and
Arthur M. Farley, “Argumentation and Its Application to Legal Reasoning”, Logical Models of Legal Argumentation,
Edited by Henry Prakken and Giovanni Sartor, Kluwer Academic Publishers,
Netherland 1997, s.7-43.
[28] “Tahrif edilmemiş iletişim”konuşmacıların tüm
geçerlilik iddialarını savunabilecekleri dil kullanımıdır. Bu dil kullanımında söylenilen şey, anlamlı, doğru, doğrulanmış
ve samimidir. Söz konusu geçerlilik iddialarından birincisine göre, söylenilen
şey belirli sentaktik ve semantik kurallara
uyar ve bu sayede diğerlerince anlaşılabilir bir anlam ortaya çıkarır. İkincisi,
söylenilen şeyin “önermesel içeriği” yani konuşmacının
bir şey söylerken yaptığı olgusal iddialar doğrudur. Üçüncüsü ise ; konuşmacı
söylediği şeyde samimidir ve dinleyeni aldatmayı amaçlamaz. Giddens, “Jürgen
Habermas”,s.163-165.
[29]
Gröschner, “Hukuksal Çıkarım Teorisi ve Uygulaması”, s.268.
[30]
Alexy, A Theory of Legal Argumentation:
The Theory of Rational Discours as Theory of Legal Justification, s. 169-170.
[31] Neil
MacCormik, “On the Interpretation and Understanding of Case-Law”, ARSP, Supplementum III, 1988 (IVR 12.th
World Congress, Athens 1985), s. 137.
[32]
Perelman, “Hukuksal Uslamlama ve Hukuk Mantığı”, s.705.
[33]
Bernard S Jakson, “Conscıous and
Unconscıous Rationality in Law and Legal Theory”, Legal Philosophical Library: Reason in Law, Vol: III, Milano,
Yıl:1988, s. 292.
[34] Roberto J. Vernengo, “On the Logical Interpretation of Legal
Sentences”, ARSP, Sayı: 17, Yıl:
1993, s. 3 -5.
[35]
MacCormic,“On the Interpretation and Understanding of Case-Law”, s. 137.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder