TÜRKİYE
CUMHURİYETİ
ANAYASA
MAHKEMESİ
BİRİNCİ
BÖLÜM
KARAR
Başvuru
Numarası: 2013/849
Karar
Tarihi: 15/4/2014
BİRİNCİ
BÖLÜM
KARAR
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal
TERCAN
|
|
|
Zühtü
ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Recep
ÜNAL
|
Başvurucu
|
:
|
Karlis A.Ş.
|
Temsilcisi
|
:
|
Abdulhalim KARAVİL
|
Vekili
|
:
|
Av. Devrim BİÇEN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu,
yönetmeliğe aykırı olarak çıkarılmış takograf uygulamasına ilişkin genelgeye
dayanılarak hakkında uygulanan idari para cezasına karşı başvurusunun
reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru,
10/1/2013 tarihinde Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır.
Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona
sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci
Bölüm Birinci Komisyonunca, 29/3/2013 tarihinde kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. Birinci
Bölüm tarafından 29/7/2013 tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru
konusu olay ve olgular 30/7/2013 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık,
yazılı görüşünü 16/9/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık
görüş yazısı, başvurucuya 24/9/2013 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu
Bakanlık görüşüne beyanlarını içeren dilekçesini 7/10/2013 tarihinde sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru
formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu,
13/10/1983 tarih ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 31. maddesinin
birinci fıkrasının (b) bendi gereği takograf kullanma yükümlülüğüne uymadığı
gerekçesiyle, 12/7/2012 tarihinde Diyarbakır Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü
görevlileri tarafından 319,00 TL idari para cezası ile cezalandırılmıştır.
9. Başvurucu,
idari para cezasına karşı 26/7/2012 tarihinde Diyarbakır 2. Sulh Ceza
Mahkemesine (Mahkeme) itirazda bulunmuştur.
10. Mahkemece,
itiraz karara bağlanmak üzere duruşma açılmıştır. 11/12/2012 tarihli ikinci
duruşmaya başvurucu vekili katılmış ve kanunla düzenlenmeyen bir sınırlamanın
genelge ile yapılmasının mümkün olmadığını, müvekkilinin genelgeyi bilme
zorunluluğunun olmadığını belirterek itirazın kabulüne karar verilmesini talep
etmiştir.
11. Mahkemenin
11/12/2012 tarih ve 2012/748 sayılı kararı ile başvurucu vekilinin yüzüne karşı
ve kesin olarak itirazın reddine karar verilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
12. 2918
sayılı Kanun'un 31. maddesi şöyledir:
"Araçlarda;
.
b) Kamyon,
çekici ve otobüslerde ayrıca takoğraf, taksi otomobillerinde ise
taksimetre,
Bulundurulması
ve kullanılır durumda olması zorunludur. Ancak, 2918 sayılı Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten önceki yıllarda üretilen araçlarla, resmi taşıt olarak tescil
edilmiş ve edilecek olanlar ileşehiriçi ve belediye mücavir alanı içerisinde
yolcu ve yük nakliyatı yapanlarda takoğraf bulundurma ve kullanma zorunluluğu
aranmaz. .
Birinci
fıkranın . (b) bendine göre araçlarında taksimet(r)e, takoğraf bulundurmayan,
kullanmayan veya kullanılabilir durumda bulundurmayan sürücüler 34.800.00 lira
para cezası ile cezalandırılırlar. Sürücü aynı zamanda araç sahibi değilse
ayrıca, tescil plakasına da aynı miktar için ceza tutanağı düzenlenir. ."
13. 18/7/1997
tarih ve 23053 Resmi Gazete sayılı Karayolları Trafik Yönetmeliği'nin
(Yönetmelik) 99. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi şöyledir:
"Takoğraf
cihazı ile sürücü çalışma belgelerinin hangi cins taşıtlarda bulundurulacağına
ve kullanılacağına dair esaslar aşağıda gösterilmiştir.
a)
Takoğraf cihazları
.
2)
Takoğraf cihazlarının, şehirlerarası yük veya yolcu nakliyatı yapan otobüs,
kamyon ve çekicilerde kullanılır durumda bulundurulması ve kullanılması
zorunludur.
3)
Takoğraf cihazı takılan her taşıtın işleten ve sürücüsü, takıldığı tarihten
itibaren bu cihazları kullanılır durumda bulundurmak zorundadır.
4) Şehiriçi
ve belediye mücavir alanı içerisinde yolcu ve yük nakliyatı yapan otobüs,
kamyon ve çekici türündeki taşıtlarda takoğraf cihazı bulundurma mecburiyeti
aranmaz.
."
14. Emniyet
Genel Müdürlüğü Trafik Uygulama ve Denetleme Daire Başkanlığının Birleştirilmiş
Genelgesinin (Genelge) ilgili kısımları şöyledir:
".
Karayolları
Trafik Kanununun 31 inci maddesine göre kamyon, çekici ve otobüslerde takoğraf,
taksi otomobillerinde ise taksimetrenin bulundurulması ve kullanılır durumda
olması zorunludur.
Buna
göre;
.
Şehir
içi ve belediye mücavir alanı içerisinde yolcu ve yük nakliyatı yapanlarda da
takoğraf bulundurma ve kullanma zorunluluğu aranmayacak, tescil işlemleri esnasında
şehiriçi ve belediye mücavir alanı içerisinde yük ve yolcu taşımacılığı
yapacağını beyan eden araç maliki özel ve tüzel kişiler adına yapılacak tescil
işlemleri esnasında noterden alınacak taahhütname istenecektir.
İbraz
edilen bu belgelere istinaden yapılacak tescil işlemlerinde, tescil belgesinin
ilgili bölümüne bu durum işlenecektir.
Takoğraf
cihazı kullanma ve bulundurma mecburiyetinden muaf tutulmuş sivil araçlar,
şehirlerarası karayolu taşımacılığı yapmaları halinde sürücü çalışma belgesi
bulunduracaklardır. Trafik denetimlerinde bu durum kontrol edilecektir.
Şehir
içi ve belediye mücavir alanlarında çalıştığını beyan ederek bu durumu
belgelerine işletmiş olan araçların şehir içi ve belediye mücavir alanları
dışındaki karayollarını kullanmaları halinde Kanunun 31 inci maddesinin ceza
hükümleri uygulanacaktır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin
15/4/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 10/1/2013 tarih ve
2013/849 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
16. Başvurucu,
Yönetmeliğin 99. maddesindeki düzenlemenin araç sahiplerine hiçbir yükümlülük
veya kısıtlama getirmemesine rağmen, Genelge'ye dayanılarak hakkında idari para
cezası uygulandığını, Anayasa'nın 124. maddesi ve normlar hiyerarşisi
çerçevesinde Yönetmelik'te olmayan kısıtlamaların Genelge ile yapılarak
kendisine yükümlülükler yüklenmesi sonucunda verilen idari para cezasına karşı
başvurusunun Mahkeme tarafından reddedildiğini, bu nedenle adil yargılanma
(savunma) hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılama
yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
17. Bakanlık
görüş yazısında başvurucunun ana şikâyetinin, kanunilik ilkesine ilişkin
olduğu, başvurucu tarafından adil yargılanma (savunma) hakkı şikâyetine ilişkin
olarak herhangi bir somut neden ileri sürülmediği, bu itibarla başvurucunun
şikâyetlerinin Anayasa'nın 38. maddesi çerçevesinde incelenmesinin gerektiği
yönünde görüş bildirilmiştir.
18. Başvurucu
Bakanlık görüş yazısına karşı beyan dilekçesinde başvurucunun itirazlarının
yerel mahkeme tarafından yeterince incelenip değerlendirilmeden kesin olarak
reddedilmesinin adil yargılanma hakkının ihlali olduğunu ifade etmiştir.
19. Başvurucu
her ne kadar başvuru dilekçesinde açıkladığı ihlale konu olay ve olgular
nedeniyle adil yargılanma (savunma) hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de
başvurucunun şikâyetlerinin esas itibarıyla Anayasa'nın 38. maddesinde
düzenlenen suç ve cezada kanunilik ilkesinin ihlaline ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır. Bu nedenle somut başvuru, suç ve cezada kanunilik ilkesi
çerçevesinde incelenmiş, adil yargılanma hakkı yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
20. Bakanlık
görüş yazısında kabul edilebilirliğe ilişkin olarak, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin (AİHM) suç kavramını, eylemin iç hukuktaki nitelendirmesine bağlı
kalmaksızın özerk bir şekilde yorumladığı, keyfi işlemlere karşı etkin bir
koruma sağlanabilmesi için, görünüme ilişkin değil esasa yönelik bir
değerlendirme yapıldığı, genel bir ayrıma gidilmeyen AİHM içtihatlarında yorum
kriterleri olarak, başlangıçta iç hukuktaki nitelemenin dikkate alındığı, ancak
bunun yanı sıra suç ve bunun için öngörülen cezanın niteliği, amacı ve
ağırlığının da göz önünde tutulduğu, suçun niteliği değerlendirilirken, ilgili
suçun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) taraf devletlerin büyük
çoğunluğunda nasıl nitelendirildiği, bu suçun ceza hukukundaki diğer suçlarla
benzerliği, uygulanan usullerin özellikleri, suçun bir grup için mi yoksa kamu
yararına istinaden herkes için mi bağlayıcı olduğu hususlarının dikkate
alındığı, kriterlerden biri açısından suç sayılabildiği takdirde bunun yeterli
sayıldığı bildirilmiştir.
21. Anayasa'nın
148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin
(1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel
başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale
edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı
sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da
girmesi gerekir. Bu bağlamda, bireysel başvuru konusu temel hak ve özgürlüğün
kapsamının Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı çerçevesinde belirlenmesi
gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18; B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 34).
22. Suç
ve cezada kanunilik ilkesi, Anayasa'nın "Suç ve cezalara ilişkin
esaslar" kenar başlıklı 38. maddesinin birinci fıkrası ve Sözleşme'nin
"Kanunsuz ceza olmaz" kenar başlıklı 7. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında düzenlenmiştir. Uyuşmazlığın suç ve cezalara ilişkin
olması, bir ihlal iddiasının belirtilen maddelerin ortak koruma alanı
kapsamında değerlendirilebilmesinin ön şartıdır.
23. Benzer
bir başvuruda "cezai alanda . yöneltilen suçlama." olarak
kabahat eylemleri nedeniyle uygulanan idari yaptırımlara ilişkin
uyuşmazlıkların da Sözleşme'nin 6. maddesinin koruma alanı kapsamında yer
aldığı kabul edilmiştir (B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 26). Başvuruya konu,
idari para cezası ve bu cezaya karşı başvurunun Mahkemece reddedilmesi
nedeniyle suç ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği iddiasının da bu çerçevede
Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı kapsamında yer aldığının kabul
edilmesi gerekir.
24. Açıklanan
nedenlerle, açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan başvurunun, kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
25. Bakanlık
görüş yazısında, suç ve cezaların kanuniliğinin, hukuk devleti ilkesinin temel
unsurlarından olduğu, bu güvencenin amacının, keyfi soruşturma, kovuşturma veya
cezalandırmalara karşı etkili bir koruma sağlamak olduğu, maddedeki "hukuk"
kavramının, diğer kavramlarda olduğu gibi, özerk bir anlama sahip olduğu,
AİHM'in, "kanun"dan, münhasıran şekli olarak yasama organı
tasarrufunu değil, hükmün getiriliş usul ve şeklinden bağımsız olarak "nesnel
hukuk normu"nu anladığı, belirtilen normların, uluslararası insan
hakları yükümlülükleri ile demokratik toplum gerekliliklerine uygun olmaları ve
anayasadan kaynaklanan bir yetki ile kabul edilmeleri gerektiği, suça ve karşılığındaki
cezaya ilişkin düzenlemelerin, erişilebilir ve öngörülebilir olmalarının da
gerekli olduğu, kişilerin erişilebilir olan ilgili hükmün lafzını
incelediklerinde, gerektiğinde bir hukukçunun yardımıyla, hangi icrai veya
ihmali eylemlerin kendisini hangi cezayla karşılaştıracağını bilebilmelerinin
gerektiği, esasen ulaşılan sonucun, eylemin özü açısından tutarlı ve makul bir
şekilde öngörülebilir olmasının önemli olduğu, 2918 sayılı Kanun'da, aykırı
davranılması trafik suçu teşkil eden takograf takma zorunluluğunun, istisnaları
ve karşılığındaki ceza da belirtilmek suretiyle açıkça düzenlendiği, Genelge'de
yer alan taahhütnamenin, ilgili Kanun'daki takograf takma zorunluluğuna ilişkin
istisnadan faydalanacak araçların tespitine ilişkin olduğu, bu tespitin pratik
bir ihtiyaçtan kaynaklandığı ve kanunî düzenlemeye aykırı olmadığı, Emniyet
Genel Müdürlüğünün ilgili birimlerinde araç tescil işlemi yaptıran kişilerin,
bahsi geçen genelge ve uygulaması hakkında olağan şekilde bilgi sahibi
oldukları bildirilmiştir.
26. Başvurucu,
Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde, Bakanlık görüşündeki AİHM
kararlarının, Kanun ve Yönetmelik'te öngörülmeyen takograf bulundurma
zorunluluğunun Genelge ile öngörülerek idari para cezası ile yaptırım altına
alındığı somut olay bakımından emsal teşkil etmediklerini, ayrıca görüş
yazısında Emniyet Genel Müdürlüğü birimlerinde araç tescil işlemleri sırasında
bahsi geçen Genelge uygulaması hakkında ilgililerin bilgi sahibi olduklarına
dair herhangi bir dayanak gösterilmediğini ifade etmiştir.
27. Kabahat
fiilinin istisnasını teşkil eden takograf zorunluluğuna ilişkin muafiyetin
uygulama şartlarının Genelge ile belirlendiği, bu şekilde Genelge ile suç ihdas
edildiği ve dolayısıyla "suç ve cezada kanunilik" ilkesinin
ihlal edildiği iddiası, esas incelemesinin özünü oluşturmaktadır.
28. Suç
ve cezada kanunilik, ceza hukuku kurallarına ve bu kuralların uygulanmasına
ilişkin, Anayasa ve Sözleşme'de güvence altına alınmış temel bir ilkedir.
29. Anayasa'nın
"Suç ve cezalara ilişkin esaslar" kenar başlıklı 38.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kimse,
işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı
cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan
cezadan daha ağır bir ceza verilemez."
30. Sözleşme'nin
"Kanunsuz ceza olmaz" kenar başlıklı 7. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"1.
Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç
oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde,
suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza
verilemez."
31. Anayasa'nın
temel hak ve özgürlüklerle ilgili bölümlerinde kanunla düzenleme ilkesine pek
çok maddede ayrı ayrı yer verildiği gibi, 13. maddede ifade edilen temel hak ve
özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin genel ilkelerde de sınırlamaların "ancak
kanunla" yapılabileceği kurala bağlanmıştır. Anayasa'nın suç ve
cezaları düzenleyen 38. maddesinde de (§ 35) "suç ve cezada kanunilik"
ilkesi özel olarak güvence altına alınmıştır.
32. Suç
ve cezada kanunilik ilkesi, hukuk devletinin kurucu unsurlarındandır. Kanunilik
ilkesi, genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir
güvence oluşturmanın yanı sıra, suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel
bir anlam ve önemi haiz olup, bu kapsamda kişilerin kanunen yasaklanmamış veya
yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfi bir şekilde suçlanmaları ve
cezalandırılmaları önlenmekte, buna ek olarak, suçlanan kişinin lehine olan
düzenlemelerin geriye etkili olarak uygulanması sağlanmaktadır.
33. Kamu
otoritesinin ve bunun bir sonucu olan ceza verme yetkisinin keyfi ve hukuk dışı
amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi, kanunilik ilkesinin katı bir şekilde
uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu doğrultuda, kamu otoritesini temsil eden
yasama, yürütme ve yargı erklerinin, bu ilkeye saygılı hareket etmeleri; suç ve
cezalara ilişkin kanuni düzenlemelerin sınırlarının, yasama organı tarafından
belirgin bir şekilde çizilmesi, yürütme organının sınırları kanunla belirlenmiş
bir yetkiye dayanmaksızın, düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza ihdas
etmemesi, ceza hukukunu uygulamakla görevli yargı organın da kanunlarda
belirlenen suç ve cezaların kapsamını yorum yoluyla genişletmemesi gerekir.
34. Anayasa'nın
2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri "belirlilik"tir.
Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi
bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve
uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı
koruyucu bir takım güvenceler içermesi gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal
güvenlikle bağlantılı olup; birey, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut
eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların
idareye hangi müdahale yetkisini doğurduğunu, kanundan öğrenebilme imkânına
sahip olmalıdır. Birey, ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri
öngörüp, davranışlarını düzenleyebilir. Hukuk güvenliği, kuralların öngörülebilir
olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini,
devletin de kanuni düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden
kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2009/51, K.2010/73, K.T. 20/5/2010; AYM,
E.2009/21, K.2011/16, K.T. 13/1/2011; AYM, E.2010/69, K.2011/116, K.T.
7/7/2011; AYM, E.2011/18, K.2012/53, K.T. 11/4/2012).
35. Anayasa'nın
38. maddesinin birinci fıkrasında, "Kimse, ... kanunun suç saymadığı
bir fiilden dolayı cezalandırılamaz" denilerek "suçta
kanunilik", üçüncü fıkrasında da "ceza ve ceza yerine geçen
güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur" denilerek, "cezada
kanunilik" ilkeleri güvence altına alınmıştır. Anayasa'da öngörülen
"suç ve cezada kanunilik" ilkesi, insan hak ve özgürlüklerini
esas alan bir anlayışın öne çıktığı günümüzde, ceza hukukunun da temel
ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Anayasa'nın 38. maddesine paralel olarak
26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 2. maddesinde de düzenlenen
ilke, hangi eylemlerin yasaklandığı ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların
hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesini, kuralın açık,
anlaşılır ve sınırlarının belli olmasını gerektirmektedir. Kişilerin yasak
eylemleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve
özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır (AYM, E.2010/69,
K.2011/116, K.T. 7/7/2011).
36. 2918
sayılı Kanun'un 31. maddesinin birinci fıkrasına göre, kamyon, çekici ve
otobüslerde takograf bulundurulması ve kullanılır durumda olması zorunludur.
Aynı fıkranın ikinci cümlesindeki düzenleme ile şehir içi ve belediye mücavir
alanı içerisinde yolcu ve yük nakliyatı yapanlar, bu zorunluluktan muaf
tutulmuşlardır. 18/7/1997 tarih ve 23053 mükerrer sayılı Resmi Gazete'de
yayımlanan Karayolları Trafik Yönetmeliği'nin 99. maddesinde de buna paralel
bir düzenlemeye yer verilmiştir.
37. Takograf,
hız veya kat edilen mesafe gibi bilgileri kaydetmek üzere otobüsler ve
kamyonlar başta olmak üzere belirli taşıtlara monte edilen, özellikle nakliye
araçlarını kullanan şoförlerin, trafik güvenliği çerçevesinde kanunlarca
belirlenmiş günlük sürüş süre ve aralıkları ile hız sınırlarına uyup
uymadıklarının etkin bir şekilde denetlenmesine imkan sağlayan elektronik bir
cihazdır.
38. Emniyet
Genel Müdürlüğü Trafik Uygulama ve Denetleme Daire Başkanlığının Birleştirilmiş
Genelgesinde, araç maliki özel ve tüzel kişilerin, tescil işlemleri sırasında
şehir içi ve mücavir alanı içerisinde yük ve yolcu taşımacılığı yapacağını
yazılı olarak taahhüt etmeleri halinde, bu taahhüde ilişkin ibarenin aracın
belge ve bilgisayar kayıtlarına şerh düşüleceği ve bu şerhe rağmen şehir içi ve
mücavir alanı dışında yük ve yolcu taşımacılığı yaptığı tespit edilenler
hakkında 2918 sayılı Kanun'un 31. maddesi (§ 12) doğrultusunda işlem yapılacağı
belirtilmiştir.
39. Başvurucu,
belirtilen muafiyet kapsamında olmasına ve ilgili düzenlemelerin başka hiçbir
yükümlülük yüklememesine rağmen, idare tarafından yayımlanan Genelge'yle,
muafiyet kapsamındaki araç malikleri için öngörülen taahhütname yükümlülüğünü
yerine getirmediği ve buna bağlı olarak 2918 sayılı Kanun'un 31. maddesinin
birinci fıkrasının (b) bendi gereği takograf kullanma yükümlülüğüne uymadığı
gerekçesiyle, idari para cezası ile cezalandırıldığını ileri sürmektedir.
40. Hukuk
devletinde, bireylerin belirli bir zaman diliminde hangi fiillerin suç olarak
tanımlandığı ve hangi cezai yaptırımlara bağlandığını bilip öngörebilmeleri,
bir başka ifadeyle ceza hukuku kurallarının öngörülebilir ve erişilebilir
olması şarttır. Aksi takdirde "Ceza kanunlarını bilmemek mazeret
sayılmaz" şeklinde ifade edilen ceza hukuku prensibinin hayata
geçirilmesi mümkün olmayacaktır. Zira ceza sorumluluğu, kişinin fiilinin
bilincinde olduğu ve özgür iradesiyle suç olan bu fiili işlediği varsayımına
dayanır. Bu nedenle, kişinin işlediği fiilden sorumlu tutulabilmesi için, hangi
fiillerin suç olduğunun kanunlarda açıkça gösterilmesi gereklidir (AYM,
E.1991/18, K.1992/20, K.T. 31/3/1992).
41. Ceza
yaptırımına bağlanan fiilin kanunda açık bir şekilde düzenlenmesi şartı, suç ve
cezalara dair düzenlemelerin şeklî bakımdan kanun biçiminde çıkarılmasının
yeterli olmadığı, bunların içerik bakımından da belli amacı gerçekleştirmeye
elverişli olmaları gerektiğini ifade etmektedir. Bu açıdan kanun metni,
bireylerin, gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle, hangi somut eylem ve
olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve
kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır.
Dolayısıyla, uygulanması öncesinde kanun, muhtemel etki ve sonuçlarına dair
yeterli derecede öngörülebilir olmalıdır. Bununla birlikte, kanun metninin tüm
sonuç ve etkileri göstermesi her zaman beklenemeyeceğinden, aranan açıklığın
ölçüsü, söz konusu metnin içeriği, düzenlemeyi hedeflediği alan ile hitap
ettiği kitlenin statü ve büyüklüğü gibi faktörler dikkate alınarak
belirlenebilir. Bu özelliklere sahip kanunun, aynı zamanda kolaylıkla
erişilebilir nitelikte olması gerekir (AYM, E.2011/62, K.2012/2, K.T.
12/1/2012).
42. 2918
sayılı Kanun'da, takograf kullanma zorunluluğundan muaf tutulan "şehiriçi
ve belediye mücavir alanı içerisinde yolcu ve yük nakliyatı yapan"
kişilerin, bu farklı statüye nasıl dâhil olacakları konusunda herhangi bir açık
düzenlemeye yer verilmemiştir. Böyle bir hükmün uygulama kabiliyetine sahip
olabilmesi ve suiistimallerin önüne geçilebilmesi bakımından, muafiyetin bir
işlem veya taahhüde bağlanması mantıki bir gerekliliktir. Ancak 2918 sayılı
Kanun'da sözü edilen muafiyet için herhangi bir şekil şartı öngörülmemiş ve
ilgilinin yalnızca "Şehiriçi ve belediye mücavir alanı içerisinde yolcu
ve yük nakliyatı yapan" bir kişi olması yeterli görülmüştür.
Kanun'daki bu ifadeden herhangi bir taahhüt, bildirim veya trafik sicil
kayıtlarına şerh verilmesi gerektiğinin öngörülmesi mümkün değildir. Buna
karşılık, Kanun'da, örneğin, "yolcu ve yük nakliyatı yapacağını
bildirenler" ve benzeri bir ifade kullanılmış olsa idi, Genelge ile
öngörülen ve idari yaptırıma bağlanan yükümlülüklerin bir kanuni dayanağı olduğundan
söz edilebilirdi. Oysa Genelge düzenlemesi, Kanun'da yer almayan bir
yükümlülüğü ilgililere öngörülemez bir şekilde yükleyerek dolaylı olarak yeni
bir kabahat ihdas etmektedir. Zira, asıl kabahat eylemi "takografın
kullanılır durumda bulundurulmaması" olup, Kanun hükmüne göre
istisnası, şehir içi ve belediye mücavir alanı içinde yük ve yolcu nakliyatı
yapıyor olmaktır. Genelge, Kanun'da olmadığı halde bu istisnanın istisnası
olarak "Şehir içi ve belediye mücavir alanlarında çalıştığını beyan
etmeme ve durumu tescil belgelerine işletmeme" halinde, ilgili
kişinin, muafiyetten yararlanamayacağını ve fiilen Kanun'daki istisna
kapsamında olsa dahi Genelge hükmüne uygun işlem yapmaması nedeniyle idari para
cezası ile cezalandırılmasını öngörmektedir.
43. Genelge,
Kanunla tanınan ve herhangi bir şekle bağlanmamış olan takograf muafiyetini,
bildirim ve tescil belgesine şerh verilmesi şekline bağlayarak istisnai
düzenlemenin uygulama alanını, herhangi bir kanuni dayanağı olmaksızın daraltmıştır.
İdari para cezasını gerektiren bir eyleme ilişkin istisnai düzenlemenin
uygulama alanının, idari işlemle daraltılması, somut olayda kabahat ihdas
edilmesi sonucunu doğurmuştur. Ortaya çıkan bu sonuç, Anayasa'nın 38.
maddesinin birinci fırkasında düzenlenen "suç ve cezada kanunilik"
ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
44. Açıklanan
nedenlerle, Genelge ile yüklenen ve Kanun'da öngörülmemiş olan bildirim
yükümlülüğünü yerine getirmediği gerekçesiyle başvurucunun idari para cezası
ile cezalandırılmasının, suç ve cezada kanunilik ilkesini ihlal ettiği sonucuna
ulaşılmıştır.
C. 6216
Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
45. Başvurucu,
ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
dosyanın ilgili Mahkemeye gönderilmesini talep etmiştir.
46. 6216
sayılı Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
47. Başvuru
konusu olayda tespit edilen ihlal, Mahkeme kararından kaynaklanmaktadır.
Yeniden yargılama yapılması halinde, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması mümkün olduğundan, yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın,
ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
48. Başvurucu
tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç
ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Anayasa'nın
38. maddesinde güvence altına alınan "suç ve cezada kanunilik"
ilkesinin ihlal edildiği yönündeki başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın
38. maddesinde güvence altına alınan "suç ve cezada kanunilik"
ilkesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. İhlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için, yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
ilgili Mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucu
tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin,
kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Hazinesine başvuru tarihinden
itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin
sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz
uygulanmasına,
15/4/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Serruh
KALELİ
|
Üye
Nuri
NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Erdal
TERCAN
|
Üye
Zühtü
ARSLAN
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder