20 Mayıs 2015 Çarşamba

Hukuk Metodolojisi - II (2014-2015 / Bahar) Çalışma Materyali "Hukuksal Argümantasyon Teorisi ve Hukuk Uygulamalarındaki Görünümü"

Hukuk Metodolojisi - II 
(2014-2015 / Bahar)
Çalışma Materyali


Hukuksal Argümantasyon Teorisi ve Hukuk Uygulamalarındaki  Görünümü


Sevtap Metin

A.    Teorinin Genel Özellikleri
Günümüzde hukuk genel teorisindeki daha yeni yaklaşımlar hukuka “taraflar arasında gerçekleşen hukuki bir tartışma (diskur) zeminine oturmuş argümantasyon süreci” şeklinde yaklaşmaktadırlar.[1]
Kavram karşılığı olarak argümantasyon; gerekçelendirme, kanıt getirme, bir tezi destekleme ya da onunla savaşmaya kalkan, bir kararı haklı gösterme veya eleştirme olanağı veren uslamlamaların bütünü olarak kabul edilmektedir.[2] Pratik bir tartışmanın zeminini teorik bir altyapı üzerine kuran argümantasyon; hukuki bir tartışmada kanıt getirerek karşı tarafı ikna etmeyi ancak nihayetinde tarafların uzlaşmasını hedefleyen ve bunun için elverişli akıl yürütme araçlarını gösteren normatif ve rasyonel bir teoridir.[3]
Teorinin ayrıntılarına geçmeden önce hukuk alanındaki uğraşısı ve amaçları üzerinde biraz daha durabiliriz.
Toplumsal yaşamdan kaynaklanan bir zorunluluk olarak biz hukuku fonksiyonları ile tanımlayabiliriz. Bunlar sosyal olgu, düzen ve adalet olup bütün bunları kapsayan bir hukuk tanımı olarak “hukuk; adalete yönelmiş toplumsal yaşama düzenidir” diyebiliriz. Bir gerçeklik faktörü olarak ortaya çıkan “sosyal gereksinimlerin karşılanması yani hukukun sosyal fonksiyonu” olan pratik yarar, gereksinimleri değerlendirirken hukukun adalet anlayışını kullanmakta,eşitliğin sağlanabilmesi için de herkes için uygulanabilir bir normatif düzen yaratarak hukuk güvenliği çerçevesinde bir sistem oluşturmaktadır. Bu içeriksel olarak hukukun karşılaştığı ve “dinamik bir denge” içinde çözmesi gereken en temel sorunlardan birisidir. Hukukun tarihi gelişimi içerisinde çeşitli görüşler hukuka yukarıda tanımda yer alan unsurların yalnız bir veya bazen ikisi ile  bakmakla yetinmişlerdir.[4] Buna karşın argümantasyon teorisi aklı sosyal olgu ve somut durumun gereklerine uyarlamakta başarılı bir alet olarak görmüştür. Hukuki anlamda yapmaya çalıştığı şeyin sosyal ihtiyaçları her zaman gözeterek öncelikle somut olay adaletini akıl ve düzenle kaynaştırabilmektir.[5]
 Argümantasyon teorisi; mantıklı ve iyi bir uygulamayı tanımlamaya çalışırken[6] aynı zamanda eski retorik delillendirme sanatını yeniden canlandırma çabasındaki pratik bir felsefedir. Bu yüzden yeni retorik olarak da adlandırılır. İletişim, argümantasyon teorisinin temel konusudur ve uzlaşma varsayımı esastır. Dinleyiciler ise hukukçular, davanın tarafları ve halktan oluşan kuşatıcı bir kavramdır. Bu iletişim dinleyiciler tarafından kabul edilmiş bazı değerler merkez alınarak kurulmuştur. Bu nedenle iletişimin taraflarının yüklediği anlam da iletişim ortamı açısından önem taşır.[7]
Argümantasyon teorisini olan ve olması gereken arasındaki ayırımı koruyarak kuran Alexy, bir çıkarıma ilişkin uygulamada, uygulamanın kendiliğinden rasyonel olup olmadığının “gerçekte olan” ile “makul olan” arasındaki karşıtlık nedeniyle yalnızca uygulamadan çıkarılamayacağını dile getirmektedir. Alexy, bu nedenle bu teorik dayanağı aynı zamanda Apel ve Habermas’ın temel kriteri olan ideal iletişim birliğini kabulde bulmuştur.[8] Fakat akıl ile bağlantı kurmaksızın argümantasyonun dilin ve iletişimin etkin bir aracı olacağı düşünülemez. Bu dil aynı zamanda sosyal bir geleneğin ürünüdür ve hem günlük dili hem de bir meslek ya da disiplinin üyeleri arasındaki ortak dili yani dilin teknik kullanımını içine alır. [9]
Perelman ise; teorisinin daha çok mantık alanına ait olduğunu ifade etmektedir. Perelman’ın argümantasyon yaklaşımı; olması gerekeni ifade eden hukuk normlarının ne saf ampirik gözlemlerle ne de bir tür kendinden apaçık olduğu sezgisiyle doğrulanamayacağıdır. Ampirik deney ve mantıki dedüksiyonların ötesinde rasyonel argüman yani akla uygun bir tartışma zemini vardır. Bu görüş Aristo ve Çiçero’ya kadar giden bir göndermedir. Yargıcın dayanacağı norm ne kutsal ne de mutlaktır. Çünkü her normatif sistem özünde yasa koyucunun tesadüfi ve gelişigüzel iradesi ürünüdür. Argümantasyon teorisi psikolojik öğeler içeren bir teori olarak araştırılabilirse de Perelman; belli argümanların nasıl etki yaptığı ve sonuçlarının gözlemlenmesi üzerinde durmamıştır. Yeni retorik formel mantığın yerini almayı amaçlamaz. Değişik argümantasyon durumlarının mantıksal analizi bunların psikolojik etkinliğinin araştırılmasının önünde gelmelidir.[10]
Argümantasyonda hukuksal uslamlamanın yeri çok önemlidir ve bununla yasanın uygulanması niyet ediliyorsa en açık örneği yargı organlarının görüş ve kararlarıdır. Mantıkçılar hukuka özgü ayrı bir mantığın varlığını kabul etmemektedirler. Mantığın biçimsel akıl yürütme yasaları ve yöntemleri bütün bilimler için ve her zaman geçerli olan evrensellik özelliğine sahiptir ve böylece sadece formel mantık ve tümdengelimle özdeşleşen bu mantığın konusu herhangi bir disiplin tarafından sağlanmış olabileceğine göre bağımsız bir hukuk mantığından da söz edilemez. Tıpkı bağımsız bir biyoloji, kimya mantığından söz edilemeyeceği gibi. Biçimsel mantığın yasalarına uygun tümdengelime dayanan kanıtlamalar karşısında eğer öncüllerin doğruluğu tartışma konusu değilse, sonuç öncüllerden zorunlu olarak çıkacaktır.[11]
Diyalektik argümantasyon alanına gelindiğinde; burada her yerde ve her zaman geçerli olan zorunlu önermeler yoktur. Ancak somut bir ortamda ve farklı sosyal veya tarihi bağlam içinde kabul edilmiş bu önermeler her zaman her yerde geçerli olan zorunlu önermelerle örtüşmeyebilir. Bu temel önermeler, çoğu kez tümdengelimin aksiyomları olarak değil, bir kimsenin ileri sürmek gayretinde olduğu diğer tezleri destekleyen argümanlar olarak hizmet edecektir. Kanıtlayıcı delil hiçbir zaman karşıt yönde kanıt getirmeyi dışta bırakmaz.
Ulaşılan sonuçlar, ne apaçık kesin, ne de hayal ürünüdür. Somut bir ortamda, karşılıklı tezlerin ortaya konulması ve sonuçta bu düşüncelerden birinde tarafların birleşmesi ile onun “en sağlam” olduğu kabul edilir. Bu durum diyalektik argümantasyonda muhataplara yalnız kendi görüş açılarını açıklayan kişiler olarak değil, kendi toplumlarının “makul” fikirlerini ifade eden kimseler olarak bakabilmeyi sağlar. Burada makul olanın ne olduğuna gelince, bu tümdengelim ile sınırlandırılmış değildir. Bunun kapsamı insanın yetiştiği ve bildiği toplumda genel kabul görmüş olanlardan başlayarak ileri sürebileceği her tezi içine alacak şekilde genişletilebilir. Akıl yürütmenin tarihi gelişimi onun geleneğin bir parçası olduğunu göstermektedir.[12]
Perelman retorik olarak adlandırdığı tartışmada makul olanın temel bir rol oynadığını ancak bunun akılcı olandan ayrıldığını söylüyor. Akılcı olan ebedi ve değişmez olduğu söylenen hakikatlere, evrensel yasa ve ahlâki ilkelere, sisteme ulaşmak için en iyi araçların kullanımına başvururken makul olanın içeriğini bir toplumun kültürü, tarih ve gelenekleri belirler ve içeriği daha değişken bir kavramdır.
Çünkü konu insan ve insan ilişkileri ile ilgili yargılar olduğunda sezgiye yada tartışılmaz bir kanıta dayalı yegane çözümü bulmak kolay değildir. Pratik akıl alanında yalnızca makul bir çözüm sağlayacak olan diyalektik tezlerin ötesinde bir mutlak çözüme sahip değiliz.[13] Biçimsel mantığın hukuk problemlerini çözmek bakımından yeterli bir araç olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu nedenle mantık alanında biçimsel mantığın yanı sıra pratik insani sorunlarla uğraşan, makul (akla uygun) olanın mantığı denilen bir diğer mantık alanı daha vardır. Akla uygun olanın mantığı insan faaliyetleriyle ilgilenirken bunların yol açtığı sorunların anlamını bulmaya çalışmakta ve değer yargılarına varmakta ve bu konuda yetersiz kalan biçimsel mantığı tamamlamaktadır. Toplumsal gerçekliğin düzenlenmesinde elverişli görülen araçların etkinliği, ahlâkiliği ve amaca uygunluğu; değerleri ve değerlendirmeleri davet eder. Bu bağlamda hukuk mantığı, biçimsel mantıkta olduğu gibi sistematik bir düşünceden ibaret kalamaz ve hayat ve tarih deneyimlerinden elde edilen bilgileri de nazara alan, akla dayalı bir düşünceyi deyimler.[14] Akla uygun delillendirmede mantığın kesin kanıtlama gücü olmaksızın da tezi olanaklı kılan ve akla yatkın yapan nedenlerin açıklanması söz konusu olur. Ancak ne teori ne de uygulamada her şey kanıtlanabilir değildir. [15]

B.  Argümantasyonun Diğer İkna Etme Yöntemlerinden Ayrılması ve “Uzlaşım”  Sorunu
Argümantasyon teorisi retorik söyleme dayanan bir temele otursa da; retoriğin ne olduğunu kısaca ortaya koyduğumuzda farklı oldukları görülecektir.
Retorik; ne pratik davranışa dayanan ve yüksek ahlâki değerleri gerektiren argümantasyon teorisi ne de politik bir söylemin içinde yer alan karmaşık bir dil kullanımı örneğidir. Genellikle konuyla ilgili değişik çıkarları temsil ederek ve edinilmiş farklı tecrübelerle kamuya hitap etmektir. Güzel ve belagatli konuşma sanatı olarak nitelendirilse de retoriğin kalkış noktası bireyin özgür eylem ve düşüncesinde yatar. Retorik söylem Antik Yunan filozoflarınca sonraki çağlara devredilmiştir. Özellikle Platon, sofistlerin yorumladıkları şekliyle  retoriğin; “sabırsızca çabucak sonuç çıkarma, önceden ciddi  araştırma yapma zahmetine girişmeden bir düşünceyi formüle etmek için kullanılmış teknik bir araç” olarak ele alınmasına karşı sert eleştiriler getirmiştir. Ancak Platon’un eleştirisi retoriğin reddi anlamında değildir ve bu gün  argümantasyonda retoriğin kullanımı antik tanımından daha öte bir anlam taşımaktadır.[16] Aristo’da ise retorik daha geniş bir temel üzerinde yer alır. Aristoteles ikna etme ve ikna olma arasındaki bağlantıyı yadsımaz. Retorik, teorik bir tasarımdan çıkmamıştır. Söylem ve tartışmadaki pratiğin bir ürünüdür. Bu yönüyle de argümantasyon teorisinden ayrılmaktadır. Çünkü argümantasyon pratiğe yönelik bir hukuksal söylem üretse de aynı zamanda teorik bir altyapı kurmaya çalışmıştır.[17]
Bir diyalogda birbirine muhalif tezlerin karşılaşması çeşitli şekillerde gerçekleşebilir. Retorik kanıtlardan eristik ve hatta sofistik kanıtlamalara geçebiliriz. Çünkü retorik argümanların sahip olduğu bazı değerler kötüye kullanılabilir. Sofistik argümanlar dürüst olanlardan kötü niyetle kullanıma elverişli olmalarıyla ayrılır.
Karşı taraf her ne olursa olsun iddiayı kazanmak arzusuyla muhalifinin zihnini karıştırıp şaşırtmak ve kendi görüşünü egemen kılmak üzere hareket ediyorsa bu eristik diyalog olarak isimlendirilir. Eristik tartışmanın tek amacı kendine muhalifinden daha iyi bir durum sağlamaktır. Öyle ki bu hakikate tamamıyla kayıtsız kalan bir tavırdır. Eristik bir diyalogu tanımamızı sağlayan bir başka ölçüt de bu tartışmada hasmın değil yargıcın ikna edilmesinin amaçlanmasıdır.
Böyle bir diyalogdan faklı olan argümantasyonun kalkış noktası muhataplar arasındaki uzlaşmanın sağlanmasıdır.[18] Teorik bir çerçeve oluşturmayı hedeflemesi nedeniyle retorikten farklılaştırılsa da argümantasyon bu uzlaşmayı gerçekleştirirken yine retoriğe başvurmaktadır. Argümantasyon teorisinde kullanıldığı şekliyle retorik; geleneksel olarak zorlayıcı akıl yürütme araçlarıyla çözülemeyen sorunlar üzerine uzlaşım (konsensus) oluşturma sanatıdır ve yalnızca “muhtemel” şeyler alanını temsil eder. Retorik araçlarla ulaşılmış konsensusa bağlı inandırma ve ikna etme yeteneği, öncelikle gündelik dil ortamında bilgi (enformasyon) değiş-tokuşuna olanak sağlamakla kalmaz. Aynı zamanda gündelik dil içinde eyleme yönelik tutumların biçimlendirilerek değiştirilmesinin de mümkün olduğu yolunda bir felsefi hermenötik kavrayış sunar. Felsefi hermenötik de konuşmacıların iletişime yeterli ve dilsel yeteneklere sahip olduğu kabulü üzerine kuruludur.  [19]Ancak buna ek olarak uzlaşıma baskı ve tahrifattan uzak bir dil geleneği içinde ulaşılabilecektir. Rasyonel söylem ilkesi gereği hakikat, yalnızca tahakkümden bağımsız  ve sınırsız iletişim koşullarında gerçekleşen bir uzlaşma türüyle garanti altına alınabilir. [20] İletişim birliğini engelleyen toplumsal baskı; çalışma, güç ve dil boyutları arasındaki bağlantıyı değiştirerek dili çarpıtmaktadır ve topluluk üyeleri bu çarpıtmanın farkında değildir.[21] Rasyonel uzlaşıma , yalnızca daha iyi olan argümanın gücüyle ulaşılabilir. İdeal konuşma durumunda, hiçbir dış zorlama olmadan konuşmaya katılanlar kanıt ve argüman ortaya koyabilir  ve her bir birey tartışmaya katılmada eşit ve açık bir şansa sahiptir. Tekil bir konuşma, bireylerin birbirleriyle karşılıklı özgür, açık ve eşit bir iletişim içinde yaşadıkları bir toplumsal hayat biçimi olasılığına dayanır. Bunun sonucunda ideal konuşma durumu, toplumsal kurumların var olan biçimlerinin yetersizliğine ilişkin eleştirel bir ölçüt sağlamaktadır. Geleneğin etkisine ya da iktidar ve egemenliğin kullanımına dayanan bir uzlaşım rasyonel bir uzlaşımdan sapmadır.[22] Gelenek içerisinde sağlanmış bir uzlaşımın zorlama ve çarpıtma olmaksızın başarılı olması gerekmektedir. Toplumda ve tarihte bazı baskılayıcı güçler gündelik iletişimi çarpıtmaya uğratabileceğinden öznelerarası uzlaşma da tahrifata uğrayabilir. Eleştiri; çarpıtmaların açıklandığı bir bilimdir ve yanlış anlamaların üstesinden gelme tekniklerini içerir.[23] Bir önerme veya eylemin rasyonel olduğunu dile getirmek, prensipte bunların argümantasyon prosedürleriyle doğrulanabileceğini iddia etmektir.[24]
Rasyonel uzlaşımın hukuksal argümantasyon alanına aktarımına gelirsek bu alanda varılan konsensus, tartışılan meseledeki görüşlere katılımın genelleşmiş bir ifadesidir. Bir kez daha vurgulayalım ki bu uzlaşma taraflardan biri diğerini ikna edince sağlanacaktır ve tarafların bu açık mutabakatı her adımda kaçınılmazdır.[25] Sosyal çatışmalar içindeki taraflar kendi haklarını; birbirlerine karşı kendi tezlerini iyice belirlemek suretiyle, karşılıklı olarak birbirlerini ikna etmeye çalışarak koruyacaklardır.[26] Argümantasyon teorisi görüldüğü üzere; tarafların yargı önünde karşılıklı tez ve anti-tezlerle fikirlerinin ortaya konması ve daha sonra bu tezlerden birinin diğer tarafın kurmuş olduğu iddia ve gösterdiği delillerle yani argümanlarla çürütülmesi ve buna diğer taraf ve yargıcı ikna etmesi ile somut kararın doğruluğuna inanç sağlanacağı görüşünü ileri sürmektedir.[27]
Konuşmacının inanmadığı ve doğruluğunu kabul etmediği bir şeyi de ileri sürebileceği iddiası teori tarafından ihtimal dışı bırakılmıştır. İdeal iletişim birliğini[28] gerçekleştirebilmek için hiçbir konuşmacı kendisi ile çelişkiye düşmemeli ve her konuşmacı yalnızca kendisinin inandığı şeyleri iddia etmelidir. Tartışmanın dürüstlüğüne ilişkin bu kural  iletişim için belirleyicidir.[29]
Bu durumda samimiyet ve ciddiyetin var olduğu bir ön koşul olarak kabul edilmiştir. Herkesi ikna etmek isteyen kimse her kim olursa olsun tarafsız olmak ve herkesin kabul edebileceği normlar önermek zorundadır. Argümantasyon dinleyicilerin de sağduyusuna güvenir. [30]
Tarafların ileri sürdükleri tezlerle yargıcın da ikna edilmesi gerekir. Çünkü hukuki tartışmanın taraflarınca ileri sürülen ve birbiriyle yarışan hukuk önermeleri ya da bunların yorumu arasında seçimi yapacak olan yargıçtır.[31]Ama yargıç da başkalarını kararının rasyonel olduğuna inandırmak zorundadır. Dinleyici kitlesi üzerinde başarısı, verimi onlarda yaptığı etkiye bağlı olduğundan yargıcın tarafsızlığı, onların taraf tutmasını önlemek ayrı bir önem kazanır. Bu nedenle tabii yargıç ilkesi de önemlidir. Olağanüstü yargı yolları bir demokratik rejimde geniş tutulamaz, yasaklanmaya çalışılmalıdır.[32]

C. Teori Hakkındaki Genel Değerlendirmeler
 Argümantasyon; ileri sürülen bir iddiayı destekleyecek her türlü makul akıl yürütme ve delili içine aldığından pratik akıl yürütme alanında değer ve değerlendirmeleri de davet eder. Ahlâki argümanların haklılaştırılması ise bir başka problemi yani yapılan değerlendirmelerde, karmaşık bir bilişsel süreç olan sezginin yeri ve güvenilirliğini tartışmaya açmaktadır. Bir kimse bir şeyi sezgisel olarak niçin ve nasıl anlar veya bazı şeyler niçin sezgisel olarak görünür türünden sorulara cevap aranmak gerekecektir. [33]
Buna bağlı olarak getirilen bir diğer eleştiri de şudur: Herhangi bir yasal uyuşmazlıkta sezgiye dayalı rasyonel türetme süreciyle sonuca varmak, yürürlükteki pozitif hukuk tarafından oluşturulmuş değerlerin yeniden üretilmesi ve korunması için sınırlanmış hukuk ilmini çok tepkimeci bir duruma getirecektir. Bu durumda hukuksal yorum yöntemleri şüpheli bir siyasi eğilim kazanmaktadır. Klasik akıl yürütme modelleri yerine önerilen ve adı “makul”, “diyalektik” ya da ne olursa olsun diğer yeni mantık yöntemleri hukukun özüne yabancıdır. Bu tür yumuşak mantık yaklaşımları hukuka ahlakın bir türü gibi yaklaştıklarından verilecek kararlar öncelikle yorumcunun sezgisel kapasitesine bağlı kalacaktır. Bunlar hukuksal pozitivizm tarafından uygun bulunmayan araçlar olarak nitelendirilmektedir. [34]
 Argümantasyonun teorik dayanağı olan “iletişim birliği” hermenötiğe ait olan bir kavramdır. Tarafların dili anlama ve iletişime yatkın olma yeteneğiyle, samimiyet ve ahlâki dürüstlüğüne güvenen bu model aslında adlandırıldığı gibi bir ideal, hedef olarak kalmaktadır. Özellikle hukuki tartışmada davanın taraflarından birinin iddiasının ya da savunmasının makul olduğuna diğer tarafı ikna etmesi ve diğer tarafla fikir birliğine varması esas alınmaktadır. Elbette sonuçta yargıç diyalektik tartışmada tez ve antitez şeklindeki iddia ve savunmanın hiç birinden ikna olmayıp, usul kurallarının sınırları çerçevesinde  alternatif bir çözüme de yer verebilir. Bu olasılıkta ya da taraflardan birisinin tezi üzerine kararını temellendirdiğinde yargıç bu kararlarının doğruluğuna en başta tarafları inandırmak zorundadır. [35] Ancak belirttiğimiz gibi bu bir ideal olarak hedef gösterse de somut durumlarda davayı kaybedenin gerçekten haksız olduğu ve iddia ya da savunmasını makul şekilde ortaya koyamadığı için davayı kaybettiğine samimiyetle inandığını söylemek somut gerçekliğe uymamaktadır.

                                                                      






KAYNAKÇA

Aikenhead, Michael: “A Discourse on Law and Artificial Intelligence”,(Çevrimiçi )http// www.dmoz.org/Society/Law/Legal_Information/Computer_and_Technology_Law/Artificial_Intelligence/ 18.10.2002

Alexy, Robert : A Theory of Legal Argumentation: The Theory of Rational Discours as Theory of Legal Justification (Translated by Ruth Adler and Neil MacCormik), Clarendon Press, Oxford 1989.

Dworkin, Ronald: Taking Rights Seriously, Clarendon Press, Oxford 1977.
Freeman, Kathleen and M. Farley, Arthur : “Argumentation and Its Application to Legal Reasoning”, Logical Models of Legal Argumentation, Edited by Henry Prakken and Giovanni Sartor, Kluwer Academic Publishers, Netherland 1997, s.7-43.

Giddens, Anthony : “Jürgen Habermas”, Çağdaş Temel Kuramlar, Quentin Skinner, Çev: Ahmet Demirhan, Vadi Yayınları, Ankara 1997, s.156-177.

Goodrich, Peter: Legal Discourse: Studies in Linguistics, Rhetoric and Legal Analysis, The  Macmillan Press, Reprinted 1990 in Hong Kong.

Göka, Erol; Topçuoğlu, Abdullah ; Aktay Yasin: Önce Söz Vardı:Yorumsalcılık Üzerine Bir Deneme,2.Basım, Vadi Yayınları, Ankara,1999.

Gröschner, Ralf : “Hukuksal Çıkarım Teorisi ve Uygulaması”, Çev: Yasemin Işıktaç, Kamu Hukuku Arşivi, Editör: İlyas Doğan, C: II, Sayı: 3, Ekim 1999, s.267-272.

Habermas, Jurgen : İletişimsel Eylem Kuramı, Çev: Mustafa Tüzel, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2001.

Hebermas, Jürgen : “Hermeneutiğin Evrensellik Talebi”, Hermeneutik ve Hümaniter Disiplinler, Derleme ve Tercüme: Hüsamettin Arslan, Paradigma Yayınları, İstanbul 2002, s.231-258.

Işıktaç, Yasemin : Hukuk Normunun Mantıksal Analiz ve Uygulaması, Filiz Kitabevi, İstanbul 1999.

Jakson, Bernard S. : “Conscıous and Unconscıous Rationality in Law and Legal Theory”, Legal Philosophical Library: Reason in Law, Vol: III, Milano, Yıl:1988, s.281-299.

Keyman, Selahattin : Hukuka Giriş ve Metodoloji, Doruk Kitabevi, Ankara, 1981, s.77-78.
Klever, Wim : “A Draft for Juridical Epistemelogy” ARSP, Supplementum III, 1988,  (Theory and System of Legal Philosophy, IVR 12.th World Congress, Athens 1985), s. 41-48.

MacCormik, Neil:  “On the Interpretation and Understanding of Case-Law”, Archiv für Recths und Sozialphilosophie, Supplementum III, 1988 (IVR 12.th World Congress, Athens 1985), s. 134-144.

Perelman, Chaim : The New Rhetoric: A Treatise on Argumentation, Translated by: John Wilkinson and Paul Purcell Weaver, University of Notre Dame Press, 1958.

Perelman, Chaim: “Hukuksal Uslamlama ve Hukuk Mantığı”,Çev: Tuğba Ballıgil, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası (Prof. Dr. Sulhi Dönmezer’e Armağan), Sayı: 1-4, İstanbul 1987,  s.702-703.

Perelman, Chaim: “Yeniden Soruşturulan Adalet”, Çev: Murat Önderman, Çağdaş Hukuk Felsefesi ve Kuramı İncelemeleri, Hazırlayan: Hayrettin Ökçesiz, Alkım Yayınevi, İstanbul 1997, s.388-392.

Perez, Agustin Carrillo: “Understanding and Legal Interpretation”, ARSP, Supplementum III, Yıl:1988, (12.th World Congress,Athens 1985), s. 152-156.
Prakken, H.; Santor, G. : “A Dialectical Model of Assesing Conflicting Arguments in Legal Reasoning”,         Logical Models of Legal Argumentation, Edited by Henry Prakken and Giovanni Sartor, Kluwer Academic Publishers, Netherland 1997, s.175-211.

Schreckenberger, Waldemar : “Rhetoric and Law”, ARSP, Vol:  82, Heft:  4, 1996, s. 453-459.

Vernengo, Roberto J. :  “On the Logical Interpretation of Legal Sentences”, ARSP, Sayı: 17, Yıl: 1993, s. 1-15.



*İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi

[1] Michael Aikenhead, “A Discourse on Law and Artificial Intelligence”, (Çevrimiçi) http// www.dmoz.org/Society/Law/Legal_Information/Computer_and_Technology_Law/Artificial_Intelligence/ 18.10.2002
[2] Chaim Perelman, “Hukuksal Uslamlama ve Hukuk Mantığı”,Çev: Tuğba Ballıgil, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası (Prof. Dr. Sulhi Dönmezer’e Armağan), Sayı: 1-4, İstanbul 1987,  s.702-703.
[3] Jurgen Habermas, İletişimsel Eylem Kuramı, Çev: Mustafa Tüzel, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2001, s. 42. Ayrıca bkz; Peter Goodrich, Legal Discourse: Studies in Linguistics, Rhetoric and Legal Analysis, The Macmillan Press, Reprinted 1990 in Hong Kong, s.115 -116.
[4] Yasemin Işıktaç, Hukuk Normunun Mantıksal Analiz ve Uygulaması, Filiz Kitabevi, İstanbul 1999, s.15-16.
[5] Chaim Perelman, The New Rhetoric: A Treatise on Argumentation, Translated by: John Wilkinson and Paul Purcell Weaver, University of Notre Dame Press, 1958, s.157.
[6] Ralf Gröschner, “Hukuksal Çıkarım Teorisi ve Uygulaması”, Çev: Yasemin Işıktaç, Kamu Hukuku Arşivi, Editör: İlyas Doğan, C: II, Sayı: 3, Ekim 1999, s.267.
[7] Goodrich, Legal Discourse: Studies in Linguistics, Rhetoric and Legal Analysis, s.111, 116-117.
[8] Gröschner, “Hukuksal Çıkarım Teorisi ve Uygulaması”, s.267.
[9] Perelman, The New Rhetoric: A Treatise on Argumentation., s.157.
[10] Robert Alexy, A Theory of Legal Argumentation: The Theory of Rational Discours as Theory of Legal Justification (Translated by Ruth Adler and Neil MacCormik), Clarendon Press, Oxford 1989,
  s. 155.
[11] Perelman, “Hukuksal Uslamlama ve Hukuk Mantığı”, s.701-703.
[12] Perelman, The New Rhetoric: A Treatise on Argumentation, s.167.
[13] Chaim Perelman, “Yeniden Soruşturulan Adalet”, Çev: Murat Önderman, Çağdaş Hukuk Felsefesi ve Kuramı İncelemeleri, Hazırlayan: Hayrettin Ökçesiz, Alkım Yayınevi, İstanbul 1997, s.388, 392.
[14] Selahattin Keyman, Hukuka Giriş ve Metodoloji, Doruk Kitabevi, Ankara, 1981, s.77-78.
[15] Perelman, “Yeniden Soruşturulan Adalet”, s.391.
[16] Waldemar Schreckenberger, “Rhetoric and Law”, ARSP, Vol:  82, Heft:  4, 1996, s. 453; Perelman, The New Rhetoric: A Treatise on Argumentation., s.139. 
[17] Schreckenberger, “Rhetoric and Law”, s.  455-456.
[18]Perelman, The New Rhetoric: A Treatise on Argumentation, s.164-167.
[19]Jürgen Hebermas, “Hermeneutiğin Evrensellik Talebi”, Hermeneutik ve Hümaniter Disiplinler,  Derleme ve Tercüme: Hüsamettin Arslan, Paradigma Yayınları, İstanbul 2002, s. 233, 235.
[20] A.e. , s.253-254.
[21]Erol Göka, Abdullah Topçuoğlu, Yasin Aktay: Önce Söz Vardı:Yorumsalcılık Üzerine Bir Deneme, 2.Basım, Vadi Yayınları, Ankara,1999.s.160.
[22]Anthony Giddens, “Jürgen Habermas”, Çağdaş Temel Kuramlar, Quentin Skinner, Çev: Ahmet Demirhan, Vadi Yayınları, Ankara 1997, s.168-169.
[23]Göka, Topçuoğlu,  Aktay: Önce Söz Vardı:Yorumsalcılık Üzerine Bir Deneme,s.137,162
[24]Giddens, “Jürgen Habermas”, Çağdaş Temel Kuramlar, s.168-169.
[25] Perelman, The New Rhetoric: A Treatise on Argumentation, s.164-167.
[26] Wim Klever, “A Draft for Juridical Epistemelogy” ARSP, Supplementum III, 1988,  (Theory and System of Legal Philosophy, IVR 12.th World Congress, Athens 1985), s. 45.
[27] Kathleen Freeman and Arthur M. Farley, “Argumentation and Its Application to Legal Reasoning”, Logical Models of Legal Argumentation, Edited by Henry Prakken and Giovanni Sartor, Kluwer Academic Publishers, Netherland 1997, s.7-43.
[28] “Tahrif edilmemiş iletişim”konuşmacıların tüm geçerlilik iddialarını savunabilecekleri dil kullanımıdır. Bu dil kullanımında  söylenilen şey, anlamlı, doğru, doğrulanmış ve samimidir. Söz konusu geçerlilik iddialarından birincisine göre, söylenilen şey belirli sentaktik ve semantik kurallara uyar ve bu sayede diğerlerince anlaşılabilir bir anlam ortaya çıkarır. İkincisi, söylenilen şeyin “önermesel içeriği” yani konuşmacının bir şey söylerken yaptığı olgusal iddialar doğrudur. Üçüncüsü ise ; konuşmacı söylediği şeyde samimidir ve dinleyeni aldatmayı amaçlamaz. Giddens, “Jürgen Habermas”,s.163-165.
[29] Gröschner, “Hukuksal Çıkarım Teorisi ve Uygulaması”, s.268.
[30] Alexy, A Theory of Legal Argumentation: The Theory of Rational Discours as Theory of Legal Justification, s. 169-170.
[31] Neil MacCormik, “On the Interpretation and Understanding of Case-Law”, ARSP, Supplementum III, 1988 (IVR 12.th World Congress, Athens 1985), s. 137.
[32] Perelman, “Hukuksal Uslamlama ve Hukuk Mantığı”, s.705.
[33] Bernard S Jakson,  “Conscıous and Unconscıous Rationality in Law and Legal Theory”, Legal Philosophical Library: Reason in Law, Vol: III, Milano, Yıl:1988, s. 292.
[34] Roberto J. Vernengo,   “On the Logical Interpretation of Legal Sentences”, ARSP, Sayı: 17, Yıl: 1993, s. 3 -5.
[35] MacCormic,“On the Interpretation and Understanding of Case-Law”, s. 137.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder